MHP lideri Devlet Bahçeli, 22 Ekim günlü konuşmasında, Öcalan’ın Meclis’e gelip DEM grubunda konuşarak PKK’yı “lağvettiğini” açıklamasını istedi.
İlginçtir, dört yıldır kimseyle görüştürülmeyen Abdullah Öcalan’ın, ertesi gün, 23 Ekim’de İmralı’da bir ziyaretçisi vardı: Yeğeni ve Şanlıurfa DEM milletvekili Ömer Öcalan İmralı’da Öcalan’la görüşüyordu, istediği izin o gün çıkmıştı. ‘Zamanlama manidar.’
Abdullah Öcal’ın mesajını Ömer Öcalan X hesabında açıkladı:
“Tecrit devam ediyor. Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim.”
Teorik yani formül üretme, pratik yani Kandil’e söz geçirme…
Bir süreç mi başlıyordu?.. Fakat…
BAHÇELİ’NİN FORMÜLÜ
Öcalan, tahliye edilmeden nasıl Meclis’e gelebilirdi, bu bir… Dahası, Öcalan “PKK’yı lağvettiğini” açıklamayı kabul etse bile Kandil ve Suriye’deki uzantısı PYD buna uyar mıydı?
Bahçeli iyimserdi:
“Ne Kandil, ne Edirne... Adres İmralı’dan DEM’e uzansın, terör sorunu ülke gündeminden tamamen çıkarılsın…”
23 Ekim’de çıkan yazımda, 2013-2015 dönemindeki “Çözüm Süreci”ni, Öcalan’ın talimatını dinlemeyen Kandil’in bozduğunu yazmıştım. Öcalan, “silah devri bitti” derken Kandil’de Bese Hozat ve Cemil Bayık “devrimci halk savaşı” ve “silahlı halk ayaklanması” ilan ederek süreci bozmuştu. (11 ve 12 Temmuz 2014)
Şimdi Suriye’deki yapılanmayla daha güçlü hale gelmiş olan PKK terör örgütü, Öcalan’ın çağrısıyla kendini lağveder mi?!
Bahçeli, böyle bir sorun yokmuş gibi, Öcalan’ın çağrısıyla “terör sorununun ülke gündeminden tamamen” çıkabileceğini söylüyordu.
PKK ÖCALAN’I DİNLER Mİ?
Ve terör örgütü TUSAŞ’a silahlı, bombalı saldırıda bulunarak, Bahçeli’nin başlatmak istediği süreci sabote etti! 5 şehidimiz, 22 yaralımız var.
Saldırıdan önce yaptığı uzun açıklamada, Murat Karayılan, Bahçeli’nin teklifindeki “PKK’yı lağvetme” bölümü için “asla kabul edemeyeceğimiz, akıl dışı” diyor, fakat “özünde Apo’yu muhatap olarak görmesini” ise olumluyordu.
Kandil’in savaş lordlarından Karayılan PKK’nın Türkiye içinde güçsüz olduğu yolundaki beyanlar konusunda ise “yarın ne kadar yanıldıklarını görecekler” diyordu ki TUSAŞ’a terör saldırısı aynı gün öğleden sonra yapılacaktı.
Karayılan’ın Türkiye’den “Kuzey Kürdistan” diye bahsetmesi de hâlâ eski kafada olduklarının bir göstergesidir.
Türkiye’ye savaş sanayiinde çağ atlattıran TUSAŞ’a saldırı, PKK’nın terör mesajıdır, “çözüm” sözlerine silahlı, bombalı cevabıdır.
Öcalan’ın çağrısıyla PKK’nın silah bırakmayacağını bilmek için kâhin olmaya gerek yoktu. Cemil Bayık BBC’ye verdiği mülakatta açıkça Öcalan’a meydan okumuş, “Biz karar veririz. Ne HDP ne önder Apo karar veremez” demişti. (30 Kasım 2015)
DEVLET POLİTİKASI?
Bugün bir de Suriye’de petrol gelirine ve ABD tarafından ağır silahlarla teçhiz edilmiş bir silahlı güce sahipler, bir çağrıyla dağılırlar mı?! Karayılan’ın bunu “sıkışmışlıktan kurtulmanın arayışları” olarak nitelemesine herkes dikkat etmeli. Ayrıntılı bir devlet politikası haline getirilmeden yapılan bu tür konuşmalar, içeride iç politika manevrası izlemi yaratıyor, PKK da bunu “sıkışma” olarak görüyor, gösteriyor.
Bundan bütün politikacılar sakınmalı.
Hiçbir sorun Türkiye’nin geleceği için bu çapta önemli değildir. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ “26 yılda 30 bine yakın teröristin eksisiz hale getirildiğini” söylemişti.(5 Temmuz 2010)
Milli Savunma Bakanlığı’ndan Tuğamiral Zeki Aktürk de Temmuz 2015’le Ekim 2023 arasında 38 bin 738 teröristin etkisiz hale getirildiğini açıkladı. Toplam 70 bin…
Bütün hükümetler mücadele etmiştir. Fakat bitmedi, hatta Suriye’de daha da güçlendi.
İçeride demokrasi eksikliklerinden ve dışarıda son on yılda yaşanılan “değerli yalnızlık” olaylarından PKK yararlandı. En vahim örneği, Suriye politikasındaki hatalardır, soğukkanlılıkla düşünmeli tahlil etmeliyiz.
Dün Kandil, Öcalan’ın “serbestçe rol oynamasını” destekleyeceğini söylemekle, siyasi zemin kazanmak istiyor, yoksa Öcalan’a itaat edeceğini söylemiyor. Şartlarını sonradan dayatmak için bunu fırsat sayıyor.
23 Ekim’deki yazımı şöyle noktalamıştım:
“Türkiye’nin sadece içeride demokrasi ve hukuk değil, dış politikayı ve uluslararası enerji projelerini de dikkate alan, ekonomiyi de içeren kapsamlı ve uzun vadeli bir ‘devlet politikası’ oluşturması gerektiği apaçık belli.
Siyasetin seçim ve anayasa taktikleriyle bu sorun çözülmez, hatta azdırılabilir; öyle de olagelmekte.”