Siyasallaşan yargının işgüzarlığı…
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının Zorlu Holding CEO’su Cem Köksal’ı ortada hukuken hiçbir suç unsuru olmadığı halde ‘inanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme’ suçuyla gözaltına alıp sonrasında “adli kontrolle” serbest bırakması siyasallaşan yargının işgüzarlığından başka bir şey değildir.
Savcı, zaten Cem Köksal’ı serbest bırakmaktan başka ne yapacaktı ki? Daha ne yapabilirdi ki? Yaptığı gözaltının neticesinin serbest bırakmak olduğunu kendisi de biliyordu…
Sonuçta kanun ortada, yasa ortada, hadise de ortada…
Zorlu Holding bünyesindeki Vestel’in CEO’su Ergün Güler bütün şirket çalışanlarına e postayla Şenay Yüzbaşıoğlu’nun “Hayat Bayram Olsa” şarkısı kıvamında “kardeşlik getirsin, mutluluk getirsin, barış getirsin, insan ilişkileri güçlü olsun” temenni sözcükleriyle dolu, Mevlana’dan yaptığı alıntıyla az biraz da derinlik katarak bir Ramazan tebrik mesajı göndermiş.
Ergün Güler’in mesajında rahatsız eden, aşırılık besleyen hiçbir şey yok ama asıl büyük CEO olan Cem Köksal bu mesajdan rahatsızlık duymuş. Ve Ergün Güler’e e postadan bir uyarı mesajı yazarak “Ergün bizim kurumsal olarak kutlanacak günler listemizde Ramazan ayı yer almıyor. Bu grubun 70 yıllık tarihinde ramazan ayı kutlaması yer almadı. Şirket olarak dinden bağımsız bir duruşumuz var. Çok uluslu bir şirket olmaya çalışırken, her dinden ve milletten de çalışanımız olmasını bekliyoruz. Dolayısıyla bu gibi bir kutlamayı kurumsal olarak yapmamızı hiç doğru bulmuyorum. Buna benzer konuda seni daha önce de uyarmıştım. Lütfen bunun hiçbir şekilde tekrarı olmasın” demiş.
✯✯✯
Artık nasıl sinirlendiyse Cem Köksal, Ergün Güler’e göndereceğim derken “uyarı mailini” bütün şirket çalışanlarına göndermiş.
Şirket içinden birileri de bu maili kamuoyuna sızdırmış.
Cem Köksal’ın uyarı mesajında İslam dinine yönelik herhangi bir aşağılama, Ramazan ayına yönelik bir küçümseme, bir hakaret sözü, iması yok. Öyle kamuoyunda yansıtıldığı gibi Ergün Güler’e de tehdit falan da yok.
Uyarı mailinde altını çize çize şirketin 70 yıllık geleneğinden, kurallarından bahsediyor.
Cem Köksal belli ki tipik şirket kurallarına bağlı, esnekliği olmayan, kuralların dışına çıkmayan bir yönetici. Daha fazlası olsaydı 70 yıllık geleneği zamanın ruhuna uygun hale getirir ya da Ergün Güler’in mesajına böyle bir tepki vermez, bunu tolere ederdi.
Sonuçta Cem Köksal şirketin CEO’su, patronu değil. “İktidarla yakın ilişkiler içinde olan Zorlu Holdingin patronları 70 yıllık geleneğini sürdürüyorsa vardır bir bildikleri” diye düşünmüş de olabilir.
Ya da Vestel’in CEO’suna tepki göstermesinin arka planında kamuoyunun bilmediği ama kendisinin bildiği başka haklı sebepleri de olabilir.
Ama sebep ne olursa olsun uyarı mailini haklı göstermez elbette.
Cem Köksal’ın uyarı mailindeki sözleri tartışılabilir, üst perdeden kullandığı dilin nezaket kurallarına uymadığı söylenebilir, illa tepki göstermek isteyenler tepkisini de gösterebilir. Ben de mesajını beğenmedim, incitici buldum.
Ama cezai soruşturma konusu yapmak ölçüsüz bir davranıştır. Ölçülülük bağlayıcı bir hukuk kuralıdır.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da bunu biliyor tabii.
Peki bunu bildiği halde neden Cem Köksal’ı gözaltına aldı?
İşgüzarlıktan…
✯✯✯
Soru şu: AK Parti bu derece güçlü bir şekilde iktidarda olmasaydı aynı savcılar yine Cem Köksal’ı ‘inanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme’ suçundan gözaltına alır mıydı, hakkında soruşturma başlatır mıydı?
Ya da bugünkü CB sisteminde, yani “bütün yetkileri tek elde toplayan” hükümet sisteminde, seküler bir siyasi parti iktidarda olsaydı aynı savcılık ne yapacaktı?
İşgüzarlık diyorum çünkü normalde kınamayla, eleştiriyle bitecek bir hadiseye savcılığın el atmasının dini hassasiyetle, dinin itibarını korumayla falan bir ilgisi yok çünkü.
Yargı sopasıyla dine saygı gösterilmesini sağlamanın ne dine ne de iktidara bir faydası olmaz, sonuç da alınmaz.
Baskıyla saygı sağlanır mı? Zorlu Holding bu hadiseden sonra diyelim ki 70 yıllık geleneğini bozarak Ramazan ayı tebrik mesajı yayınlamaya başladı? Bu bir kazanım mı olacak?
Dini baskının dinden soğutmaya yol açtığının en güzel örneği İran’dır. Ahlak Polisleri yaptığı baskılarla İran halkını daha fazla dindarlaştırmadı, dini sevdirmedi.
Türkiye’de “dini ve ahlaki değerlerin içinin boşalması… ahlaksız dindarlık” gibi kavramların bu iktidar zamanında yaygın bir şekilde telaffuz edilmesi, iktidar siyasetçilerinin üzerinde ciddi ciddi düşünmesi gereken bir mevzudur. Samimi din alimlerimiz bu kavramlarla feryad ediyor.
✯✯✯
Gelelim madalyonun öteki yüzüne…
Gazze’de soykırım yapan İsrail’le ticari ilişkilerini devam ettirmesine tepki göstermeyen, protesto etmeyenler Zorlu Holding’i tefe koydular, iyi mi?! Bu samimiyetsizliğin, iki yüzlülüğün altını da kalın kalın çizelim.
Merhum Aziz Nesin hayatta olsaydı bu hadiseden, bir yandan yargı sisteminin içine düştüğü içler acısı duruma vah vah derken bir yandan da içler acısı hale düşüren savcının kıkır kıkır güleceğimiz bir hikaye çıkarırdı…