Soldaki melek tatile gönderildi
Sayısını bilmiyorum. Saymadım ki? Kaç defa memleketimizdeki yaygın yolsuzluğa temas eden yazı yazdım?
Şunu bile dedim: Memleketimizde yolsuzluğun mevcut olduğunu söylemek ya da yazmak yolsuzluk yapmaktan daha tehlikeli.
Hatırlarsınız, salgın hastalığı savuşturma yöntemlerinden biri de hasta ola ola sonunda batan toplumun hastalığa karşı bağışıklık kesp etmesiydi.
Buna ‘sürü bağışıklığı’ deniliyordu.
Biz cemiyet olarak yolsuzluğa o kadar bulaştık ki…
Aman iktidar elimizden gitmesin, bizimkilerin yaptığı yolsuzluğa kulağımızı kapatalım, elin ekmeğine yağ sürmeyelim, birisi bizimkilerin yaptığı yolsuzluğu burnumuza dayarsa burun kıvıralım şeklinde bir hayat felsefesi geliştiren saygıdeğer abilerimiz, sevgili kardeşlerimiz, muhteremlerimiz…
Böyle ede ede yolsuzluğa karşı sürü bağışıklığı kazandık.
Derimiz kalınlaştı.
Kulağımız işitmemeye, gözümüz görmemeye başladı.
Kur’an-ı Kerim’de var. Üç maymun. Summun, bukmun, umyun.
MFÖ’nün şarkısındaki gibi, “Soru sorma, mazeretim var, asabiyim ben.”
Mazeretimiz ne?
Onlar da yaptı?
Ne yaptı onlar?
Yolsuzluk.
Ne zaman?
İktidara geldikleri zaman.
Ama bizim yapmamamız gerekmiyor muydu?
Şöyle bir sual karşısında üç bilinmeyenli denkleme maruz kalmış gibi salaklık heykeline dönüşen tiplerle karşılaştığım çoktur:
Eğer iktidara gelince yolsuzluk yapmamız kaçınılmazsa, o zaman gelmeyelim iktidara?
Arkadaş iptal.
Abi, iktidara gelmemiz farz. Fırsatını bulmuşken nasıl gelmeyelim iktidara?
Ama yolsuzluk yapmak haram?
Yolsuzluğu yapalım, ama yaptık demeyelim. Olur mu öyle?
Hocalarımızın fetvalarından biri buydu hatırlarsınız.
‘Yaptık’ demeyince Kiramen Kâtibin yazmıyor muydu?
Bir de o vardı değil mi, Kiramen Kâtibin, sevapları günahları yazan.
Bizim iktidarımızda soldaki meleği tatile çıkardılar, bizim vakıftan bir çocuğu koydular. Güzel oldu. Bizim abilerden birinin oğlu. Bizi yazmıyor.
Ah! Vakıf medeniyeti.
Kehkeşanlara kaçmış; eski güneşleri an!
Artık akıllandı ‘saf çocuğu masum Anadolu’nun.
Kül yutmuyor. Her durumda kazanıyor.
Düşeş atınca da dubara atınca da hep yek atınca da.
Çünkü kuralları kendisi belirliyor.
Yazı gelirse benim, tura gelirse yine benim.
Beyleeer! Kasa kazandı.
Böyle böyle mezhebimiz genişledi.
Ve günlerden bir gün.
Arşimet’in hamamdan fırlaması gibi fırladı eleman.
Evreka! Evreka!
Ne buldun oğlum?
Yolsuzluk buldum! Gözlerini de dört açmış.
Yolsuzluk? Ben çok önemli bir şey değil diye biliyordum.
Aziz kardeşim, bu defa önemli.
Bu defa neden önemli?
Bu defa biz yapmadık, onlar yaptı!
Haaa! Öyle mi oluyordu?
Hadi trolcüklerim, hep beraber, arka arkaya dizilelim, bağıralım: Yolsuzluk! Yolsuzluk! Yolsuzluk!
Seçim öncesinde para kulelerini akşam sabah gösteriyordun, niye kulak asmadı insanlar, gidip reylerini İmamoğlu’na verdiler?
Herkes biliyor, senin ve efradının o gösterdiklerinden çok daha büyük para kuleleriniz var.
Daha neleriniz neleriniz var.
Ne demişti Hz. İsa?
“İlk taşı masum olan atsın.”
Hadi bul masum olanı, attır taşı.
Yok ki?
Sürü bağışıklığı herkesi zombiye çevirmiş!