1. YAZARLAR

  2. Nasuhi Güngör

  3. Sorun Erdoğan'ın adaylığı mı?
Nasuhi Güngör

Nasuhi Güngör

Sorun Erdoğan'ın adaylığı mı?

A+A-

DEM heyetinin İmralı ziyareti sonrasında yaptığı ziyaretlerin genel havasında olumlu yaklaşımlar var. Ancak ziyaret edilen her siyasi adresin birbirinden farklı duruşları olduğunu da hatırda tutmak gerekiyor.

Beklendiği üzere Cumhur İttifakı’nın iki ortağına yapılan ziyaretler, ortaya çıkan yeni hamlenin sahibi olarak hayli olumlu yansımalar getirdi. Ancak bu görüşmelerin belli düzeyde bir bilgilendirme ve yanı sıra siyasi atmosferi yumuşatma hedefiyle şekillendiği de çok açık.

İYİ Parti zaten bu görüşmelere kapalı olduğunu açıkça ortaya koydu. İşin bu tarafında kimsenin onları yadırgayacak hali yok. Ancak olup bitene dair eleştirilerinin giderek dozu artan bir sertlikte olması, özellikle de bir dönem aynı siyasi geleneğin içinde yer aldığı isimlere yönelik ağır suçlamalarla bezenmesi tansiyonu hayli yükseltmiş durumda. Bunun İYİ Parti’ye mevcut gidişatta bir “siyasi alan” açacağını düşünenler olabilir. Buna katılmadığım gibi, böyle bir üslubun sürdürülebilir olmasını da mümkün görmüyorum.

CHP'NİN POLİTİKASI NE?

DEM heyetinin CHP tarafından kabul edilip edilmeyeceğine dair tartışma fazlaca büyümedi ve ziyaret gerçekleşti.

Fakat ziyaretin ardından ortaya çıkan tablo, CHP’nin mevcut duruma ve gidişata dair bir görüş ya da teze sahip olmaktan çok; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi geleceğine yönelik tartışmaları tercih ettiğini gösteriyor. Nitekim meselenin bir “anayasa değişikliği” zemininde ilerlemeyeceğine dair “mutabık kaldık” açıklamaları, ana muhalefet partisinin tartışmanın özünden uzak durduğunu, belki de uzak durmak istediğini ortaya koyuyor.

Bu mesafe ya da isteksizlik, muhtemel riskler üzerinden yapılan bir değerlendirmenin sonucu mu, yoksa gerçekten parti içinde bir kafa karışıklığının yansıması mı?

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in görüşme sonrası şu sözlerine bakalım: “Tutumumuz bu konunun Meclis önderliğinde ilerlemesidir. Atılacak tüm adımlar için güçlü bir komisyon çalışmasına ihtiyaç olduğunu açık yüreklilikle ifade ettik.”

Politik tartışmalarda usule dair söz almaya benzer bir yaklaşım bu. Ayrıca mesele zaten meclis zemininde ilerliyor. Nitekim ziyaretlerin ilk durağında Meclis başkanıyla yapılan görüşme vardı.

GEÇMİŞTE MECLİS DIŞLANDI Mİ?

Dahası, şu sıralarda CHP kamuoyunda sıkça dile getirilen “Çözüm sürecinde CHP’nin ve meclisin dışlandığı” tezi de gerçeği yansıtmıyor. 2009’dan itibaren başlayan süreçleri gözden geçirdiğinizde, CHP’nin kendisine gelen randevu taleplerini cevapsız bıraktığı, bu konuya dair oluşturulan meclis komisyonlarına üye dahi vermediği, sonrasında ortaya çıkan ve 63 maddelik yol haritasının ete kemiğe büründüğü 4 yargı paketine destek olmadığını görebiliriz.

Çözüm sürecini inşa eden siyasi aktörler herkesin kapısını çaldı. Siyasi partilerden sivil toplum örgütlerine kadar tüm adreslere ulaşmaya gayret etti. Sürecin kim tarafından nasıl zehirlendiği konusu bir yana, bu hakkı da teslim etmek gerekiyor.

MESELE ERDOĞAN'IN ADAYLIĞI Mİ?

Ana muhalefet partisinin işin kıyısında durmayı tercih etmesi, sürekli ve ısrarla “Erdoğan’ı bir kez daha seçmek için bir hesap mı yapıyorsunuz” tezini gündeme getirmesi, kendisine politik bir alan açmak bir yana, ciddi bir daralmayı da beraberinde getirebilir.

Kaldı ki ürettiği politik süreç başarılı olduğu takdirde siyasetçinin bunu kendi lehinde değerlendirmesinin ve hanesine yazdırmasının tuhaf olan neresi, anlamak mümkün değil.

Türkiye’nin ekonomi başta olmak üzere önemli sorunlarının olması, bir başka soruna ilgisiz kalmanın gerekçesi olabilir mi? CHP’nin elbette muhalefet partisi olarak ülkenin sorunlarını gündemde tutması gerekiyor. Bir sorunu diğerine tercih etmek yerine, her sorunu kendi anlam dünyasında ele almak ve tez üretmek daha doğru bir tercih olabilir.

TRUMP HEP GÜVENİLMEZ Mİ?

Türkiye, önündeki imkan ve zeminleri, gerek güvenliği, gerekse geleceği için değerlendirme arayışında. Bu iddiayı ve arayışı yöneten de mevcut hükümet ve Cumhur İttifakı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise bu zorlu dönemin risklerini üstlenmekten çekinmeyen güçlü bir liderlik sergiliyor.

ABD Başkanı Trump’tan gelen yeni açıklamaların, yine Türkiye’nin Suriye’deki rolüne ve gücüne, aynı zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğine atıfta bulunmasını hala “Trump bu, yarın başka bir şey söyler” kıvamında tartışmanın da artık yetersiz kaldığını düşünüyorum. Kuşkusuz ABD küresel ölçekteki en büyük güç merkezi ve yeni başkan hızlı ve beklenmedik kararlar alan bir karaktere sahip. Ancak bunu temkinli izlemek doğru; "yarın değişir güven olmaz" çerçevesinde ele almak gerçeklerden uzak bir yaklaşım olur.

Türkiye, Suriye denkleminde var, güçlü ve pozisyonunu koruyacak pek çok avantaj ve araca sahip. Sanıldığının aksine bunu sadece kendi başına yapmak gibi bir niyete de sahip değil. Aksine uluslararası toplumun ve bölgesel aktörlerin olumlu katkısının gereğine her vesileyle işaret ediyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar