1. YAZARLAR

  2. Mensur Akgün

  3. Süreç her şeye rağmen sürerken…
Mensur Akgün

Mensur Akgün

Süreç her şeye rağmen sürerken…

A+A-

Bahçeli’nin açılımı, iktidarın katılımı ve muhalefetin desteğiyle başlayan yeni “barış süreci” TUSAŞ saldırısına rağmen sürüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan Kazan dönüşü yaptığı uçak açıklamalarında bu konuya yer vermemesi, biz istedik ama onlar istemedi benzeri bir şey söylememesi bazıları aksini iddia etse de bence önemli. Belli ki bu tür “müdahaleler” önceden hesaba katılmış, belirlenen stratejinin oyun bozucu unsurlarından biri olarak kabul edilmiş.

Umarım yol haritasına sadık kalınarak, PKK veya başka unsurlarının süreci rayından çıkartıcı teşebbüslerine katılınmaz, Öcalan’dan verebileceğinden fazlası talep edilmez, hedef PKK’nın topyekun silahsızlandırılması olarak tasarlanmaz. Eğer iktidar sınırlı hedeflere varmak için çaba harcar, bunu gerçekten bir kardeşlik projesi olarak görürse başarıya ulaşır, PKK sorunu dışsallaştırır, siyasetle şiddet arasındaki bağı kopartır.

Ancak sürecin başarıya ulaşması için, iktidar kadar muhalefete, hepsinden önemlisi de kanaat önderlerine sorumluluk düşüyor. Bu konuda yazan-çizenlerin, Kürt sorunu çözülsün diyenlerin, Türkiye barış içinde yaşasın isteyenlerin başarıyı kendi maksimalist beklentileriyle ölçmemeleri gerek. Nihayetinde ağır tarihi bagajı olan bir sorun, Amerika’dan İran’a pek çok küresel ve bölgesel aktörün çıkarının çatıştığı bir zemin söz konusu olan.

Sabırlı ve inişlere-çıkışlara hazırlıklı olmamız şart. Öcalan açıklama yaptı, Demirtaş onu destekledi ama Rojova sorunu çözülmedi dersek ya da bir anda terörün bitmesini beklersek sürecin rayından çıkmasına katkıda bulunuruz. Benzerini bu süreci iktidarın kazancı ya da kaybı olarak okursak da yaşarız. Bizim, yani çözüm olsun, Türkiye sosyolojik sorunlarını hukuk, demokrasi ve insan hakları içinde eritsin diyenlerin sıfır toplamlı oyun mantığı üstünden düşünme lüksü yok.

Bu süreç rayından çıkmazsa, sonuçlarından herkes karlı çıkacak. Başta CHP olmak üzere destek veren tüm kesimler siyasi olarak da, insani olarak da yararlanacak. Türkiye’nin bir bütün olarak Öcalan’ın çağrısına zemin açmalı, onun konuşmasını engellemek için Kandil’in geliştirdiği ve geliştireceği inisiyatifleri boşa çıkartmalı, teröre karşı verdiği mücadeleyi bir yandan daha üst düzeye taşırken, diğer yandan toplumsal barışmanın koşullarını yaratmaya devam etmeli.

Bir de genel olarak daha çok tedbir almalı. TUSAŞ saldırısından ders çıkartmalı, müdahale yeteneğiyle, jandarma ve polisin saldırganları bertaraf etmek için kullandığı yaratıcı teknikler ve canını hiçe sayan insanların fedakar çabalarıyla yetinmemeli. Savunma sanayii tesislerini, havaalanlarını, AVM’leri ve hatta okullarını daha iyi korumalı. Göstermelik değil samimi önlemler almalı, mesela bagaj açıp kapama ritüelleri yerine gerçekten işe yarayacak şeyler yapmalı.

Ben umutluyum, Türkiye’nin yavaş yavaş değişmeye başladığına, içeride ve dışarıda kendini yeniden konumlandırmaya çalıştığına inanıyorum. Bana iktidar bloğunun elinde aşama aşama uygulamaya konacak kapsamlı bir plan varmış gibi geliyor. Bu seferki hedefin dağdaki militanın silahsızlandırılmasından ziyade siyasetle şiddetin bağının kopartılması olduğu izlenimi veriyor. Amaç, PKK eylemlerinin hedef kitlesi nezrindeki meşruiyetini ortadan kaldırmakmışa benziyor. Yakında özel güvenlik şirketlerinin bile üstlerine düşeni yapacağını düşündürüyor.

Ayrıca PKK liderliğinin bildikleri yöntemlerle attığı her adımın kendilerini her anlam ve alanda zora soktuğunu, ana sponsorlarını seçim yapmaya teşvik ettiğini dünyayı biraz takip eden herkes gibi görünüyorum. Kendi kendime 7 Ekim Hamas saldırısından sonra İsrail’e kayıtsız şartsız destek veren Amerika’nın ve Avrupa’nın PKK saldırısına maruz kalan Türkiye’yi görmezden gelmesi, PYD PKK değildir iddiasına sarılması daha da zorlaşacak, ülke içi barışma ve uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde de imkansızlaşacak diyorum.

Çok yanıldığımı sanmıyorum ama yine de ihtiyatla bulunduğu konumda ve uygulamaya koyduğu politikalar bağlamında bana Türkiye’nin başkalarının gözündeki değeri artıyor gibi geliyor. Gelişmeleri Akdeniz’in istikrarı için de, Rusya’nın dengelenmesi için de AB ve ABD’nin bariz bir şekilde Türkiye’ye ihtiyacı var diye okuyorum. İran ve İsrail arasındaki savaş her geçen gün tırmanırken, İran nükleer eşiği geçmeye hazırlanırken, Türkiye’nin hayati diye tanımladığı çıkarlarının görmezden gelinmesi giderek daha da olanaksızlaşıyor diye varsayıyorum.

Beklentim biraz daha kapsamlı düşünmemiz; dünya dengelerini okumakta, Kürt sorununun çözümünün zamanının geldiğini tespit etmekte gösterdiğimizi isabeti hukukun üstünlüğüne, insan hakları sorunlarına ve gündelik pratiklere de yansıtmamız, AİHM ve AYM kararlarına uymamız, uymayan makamları uyarmamız, kısacası anayasanın gereğini yapmamız. Böylece içimizde barışmayı hızlandırıp güçlendirirken, bunun getireceği dışsal faydayı algısal çarpanlara çoğaltmamız…

Önceki ve Sonraki Yazılar