1. YAZARLAR

  2. Yıldıray Oğur

  3. Suriye’de düşen, Suriye’de kalkabilir mi?
Yıldıray Oğur

Yıldıray Oğur

Suriye’de düşen, Suriye’de kalkabilir mi?

A+A-

Karla kaplı kuraklaşmış bir doğanın içinde, gölün kenarında dışı camla kaplı Singapurlu bir mimarın elinden çıkmış İskandinavya’daymışsınız gibi bir his var modern bir mimari eser.

İçeri girerken son etkinliklerin duyurularını okuyorsunuz:

“Viyola ve keman arasındaki uyumlu ilişkiyi, benzersiz bir performansla sahneye taşıyan bu dinamik ikili, izleyicilere unutulmaz bir müzik deneyimi sunuyor.”

“Hollandalı Multidisipliner performans ve dans sanatçısının yönetmenliği de kendisine ait etkileyici solo performansı”

“Adını Kürtçe ‘yastık’ kelimesinden alan Balgî ismi gibi huzurlu ve sakin anlar vadeden performansıyla Batı modları ve cazı harmanlayan bir grup”

Mekanın adı Tariria ve burası Van.

İstanbul’da Thai lokantaları işleten Vanlı sahibi 10 milyon dolarlık bir yatırımla burayı yapmış.

Burası bir gastronomi merkezi, içinde çok iyi restoran var ama aynı zamanda görkemli salonunda sanat performansları sahneleniyor.

Ama biz buraya yemek ya da konser için gelmedik.

Kurdish Studies Center’ın “Kürt Meselesi’nde Yeni Dönemin Dinamikleri” başlıklı çalıştayı için geldik.

Kurdish Studies Center, Diyarbakır merkezli bir think tank. Tamamen yerli ve milli.

Bir gün boyunca sabahtan akşama kadar gazeteciler, akademisyenler, sivil toplumcular ve siyasetçiler son çözüm süreci girişimini, daha çok da Suriye’de olan bitenler üzerinden konuştu.

En çok geçen kelimeler Bahçeli, Erdoğan, Suriye, HTŞ, Colani, Hakan Fidan, Kalın, İsrail, İran’dı.

Aslında 40 yıldır üzerinde söylenmedik hiç birşey kalmamış bir meseleden bahsediyoruz.

Bundan 24 yıl önce 2000 yılında henüz 20’li yaşlarda saçları olan ODTÜ’lü bir öğrenciyken, öğrenci kulübümüz boyundan büyük bir işe kalkışıp Van’da Türkiye’nin Geleceği Geleceğin Türkiyesini konuşuyor diye bir toplantı organize etmiştik.

Başbakan Ecevit, Başbakan Yardımcısı Bahçeli’ydi. Erdoğan görevden alınmış ve hapisten kısa bir süre önce çıkmış bir belediye başkanıydı. Van olağanüstü hal bölgesi içindeydi. Ve Türkiye’nin en hararetli gündemi yine PKK, Kürt sorunu ve bir yıl önce yakalanıp Türkiye’ye getirilmiş olan Abdullah Öcalan’ın idam edilip edilmeyeceğiydi.

Toplantının açılış etkinliği Van Belediyesi’nin salonunda yapılmıştı. Salon hınca hınç doluydu. Herkes bizim davetimizle Van’a gelen eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk için toplanmıştı.

Bir yıl önce Yargıtay açılında yaptığı konuşmayla efsane olmuş bir isimdi Selçuk.

Sami Selçuk kürsüye çıktı, yine o günler için cesur bir çıkış yaptı ve idam cezasına karşı çıktı.

Salon alkıştan yıkılmıştı.

Van’a çoğumuz ilk kez gelmişti ve o an 20’li yaşların başında üniversite öğrencileri olarak hepimiz bize anlatılan hikayeden farklı bir Kürt meselemiz olduğunu keşfetmiştik.

Van Yüzüncüyıl Üniversitesi’nde süren toplantılardan birinin başlığı Güneydoğu Sorunu’ydu.

Üniversiteye bakan albay başlıktan rahatsız olmuş ve toplantıdaki konuşmacılardan biri olan DYP Van milletvekili Hüseyin Çelik’i uyarmıştı.

Toplantının sonunda Kürtçe müzikler yapan grubun konseri de ayrı bir krize dönmüştü. İki ÖDP’li arkadaş problem çıkaran komutanı üniversitenin restoranında rakı içmeye götürerek sorunu pratik bir şekilde çözmüştü.

25 yıl sonra bu problemlerin çoğu aşıldı.

Güneydoğu Sorunu’na artık Kürt Sorunu deniyor, içeriğinde farklı problemler, konular var ama hala Türkiye bunu tartışıyor.

Bahçeli hala MHP lideri ve Öcalan’ı PKK’ya silah bıraktırma çağrısı yapmak üzere Meclis’e çağırdı.

Halbuki Öcalan, yakalandıktan sonra PKK’ya silah bırakma çağrısı yapmıştı, PKK’lılar Türkiye’den çekilmiş, PKK kendisini fesh ettiğini açıklayıp Avrupa’da KADEK diye bir parti kurulmuştu.

Ama sonra 2003’de ABD’nin Irak’ı işgali ve Saddam’ı devirmesiyle PKK beklenmedik bir fırsat yakaladı, Bekaa’dan Kandil’e taşındı, dağılan Saddam ordusundan yüklü miktardan cephanelik buldu.

PKK’nın neredeyse son İsrail saldırılarıyla Hizbullah’ın ve Hamas’ın sönümlenmesinden sonra bölgede hatta dünyada ayakta kalan tek silahlı örgüt olması üzerinde durulmayı hak ediyor.

PKK, Türkiye’nin esnememesi ve uluslararası fırsatlarla ömrünü uzatmış bir örgüt.

1979’da Öcalan’ın kendisine Şam’da ev ve Bekaa’da kamp bulması tabii ki soğuk savaşla doğrudan ilgiliydi.

Yoksa kendi Kürt vatandaşlarına kimlik dahi vermeyen Hafız Esad’ın Kürtlerin dertleriyle bir ilgisi yoktu.

Ama Hafız Esad, bölgede SSCB’nin en sağlam müttefikiydi. Türkiye NATO üyesiydi ve SSCB’nin soğuk savaşta her NATO üyesine bir silahlı örgütü stratejisi vardı.

1992’de arşiviyle İngiltere’ye sığınan KGB çalışanı Mitrokhin’in belgelerine göre PKK’ya kamplarını açan Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin kurucularından Wedi Haddad, KGB ajanıydı.

1991’de Sovyetler çöküp, Türkiye’nin de içinde olduğu “hür dünya” kazanınca, Türkiye bunu Kürt ve PKK meselesini çözmek için bir fırsat olarak gördü. HEP’in kurulmasına ve Meclis’e girmesine izin verilmesi, Özal’ın başlattığı ateşkes girişimleri, Demirel’in Kürt realitesini tanıyoruz çıkışı bu açılımın parçalarıydı.

Ama aynı sırada ABD, Irak’a müdahale edince, PKK için başka fırsat pencereleri ortaya çıktı ve bu açılım 93’teki kanlı süreçle kapandı.

Öcalan’ın 1999’da yakalanması, Öcalan’ın PKK’yı lağvetmek için attığı adımlara rağmen, Kürt dosyasında askerlerin baktığı Ankara esnemedi.

Ve 2003’de Irak işgaliyle PKK yeni bölgesel ittifaklar ve imkanlar elde etti.

Bunu tersine çevirmek isteyen AK Parti iktidarı DEP’li milletvekilleri çıkarıp, 2005’de Erdoğan’ın Diyarbakır konuşmasıyla ön almaya çalıştı ama Türkiye’nin içinde siyaset ve ordu arasındaki güç mücadelesi buna izin vermedi.

2011’de Arap Baharı ile bütün bölge ve Suriye çalkalanırken Türkiye, bu kaotik hali bir güvenlik sorunu olarak görerek bir kere daha Kürt meselesini çözmek için çözüm sürecini başlattı ama PKK bir kez daha uluslararası bir krizi fırsata çevirdi.

PKK, Suriye’de Esad rejimine isyan eden muhalifler içinden Kürtleri çekmenin karşılığı olarak İran’ın aklıyla Rojava bölgesini aldı. Çözüm sürecinde teklif edilene dönüp bakmadı, yaptığı negatif açıklamalarla süreci zehirledi ve nihayet bozdu.

Ne şansızlık ki Türkiye’nin esnediği ve açıldığı anlarda, bölgesel krizler çıktı ve PKK fırsatları değerlendirmeyi tercih etti, PKK’nın çözüme yakın olduğu anlarda ise Türkiye gerekli esnekliği gösteremedi.

Sonuçta 40 yıldır Kürt sorunu ve PKK konuşuyoruz.

25 yıl sonra tekrar Van’da bu konuları konuşmak ilginç bir deneyimdi.

Çünkü bu kez yine bir bölgesel kriz var, Türkiye bu krize karşı yine bir teklifle masada, PKK yine bir karar verecek.

Bahçeli, 1 Ekim’de açılıma başladığında Türkiye’nin teklifi havadaydı ve PKK’nın Suriye’de başka seçenekleri de vardı.

Ama bugün itibarıyla Suriye’de Türkiye’nin eli güçlendi, YPG’nin eli zayıfladı.

Bahçeli’nin PKK’ya Türkiye’ye karşı silah bırakma teklifi karşılığı Suriye’de verilmek üzere daha cazip bir teklif haline geldi.

Van’daki toplantıda bu konuda ümitvar olanlar da vardı, umutsuz olanlar da.

Suriye ile Türkiye’deki çözümün bir bağlama oturduğunu düşünenler çoktu ama toplantıdan bir gün önceki Hakan Fidan’ın YPG açıklamalarıyla bunun zorlaştığını düşünenler de vardı.

Toplantıda süreçle ilgili kamuoyu araştırma sonuçları açıklandı.

Bu haliyle bile yüzde 40 destek olması çok iyi bulundu.

İran’ın bölgedeki etkinliğinin azalmasının PKK’yı Türkiye’ye yaklaştıracak bir fırsat olarak görenler vardı, Türkiye’nin bu fırsatı Suriye’de fetihçi heyecanlara kapılarak YPG’ye karşı kullanıp berbat edebileceğinden endişe edenler de.

Suriye’de olanlar 1989’da Avrupa’da olanlara benzetildi.

PKK’nın silahının anlamsız hale geldiği, güçlenen siyaseti ve Kürtleri kriminalize etmekten başka bir işe yaramadığı, PKK’nın artık Kürt sorununda sonuç değil, sebep haline geldiği de söylendi.

Bahçeli’nin bir devlet aklını temsil edip etmediği tartışıldı.

Ama 2015’de Suriye’de düşen çözüm, 2025’de yine DSuriye’den düştüğü yerden kalkalabilir.

İlk defa iki tarafın da çıkarına olan bir fırsat var.

Türkiye eğer Suriye’deki gücünü hevesli bir yayılmacılıkla değil de, emperyal bir soğukkanlıkla kullanırsa, Kuzey Suriye ve bölünmeye değil, Şam’a ve büyümeye yoğunlaşırsa bir taşla iki kuş vurabilir.

Neredeyse 20 milyon Kürdün yaşadığı Türkiye’deki meseleleri ve talepleri unutmuş, sadece 2 milyon Kürdün yaşadığı Rojava’ya ilgisini çevirmiş PKK’nın Türkiye’ye karşı savaşını bitirmeye ikna edilmesi için elde büyük bir fırsat var.

Öcalan’ın konuşması ve konuşmasının etkisi açısından da bugün iki hafta öncesine göre şartlar daha müsait hale geldi.

Ama Van’daki toplantıda, Türkiye’nin 100 yıllık Kürt sorununun en hararetli kısmı sınırımızın ötesindeki Kürt kasabaların statüsü meselesi olunca, esas ümidi ve değişimi çok az insan görebildi.

Çünkü ümidin içindeydik. Kafanı kaldırıp bakman yeterliydi.

Van’da bir sanat ve gastronomi merkezinde bunları konuşuyorduk.

Artık bu hayat tarzı, bu normalleşme ve bu ortasınıflaşma bu ülkede çatışmaya, silaha, kavgaya izin vermiyor.

Bunu görenler için trend çözümden yana.

Görmeyenler ise ayrıntılarla Türkiye’ye, Kürtlere zaman kaybettiriyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar