1. YAZARLAR

  2. Nasuhi Güngör

  3. Suriye'de ne istiyoruz ?
Nasuhi Güngör

Nasuhi Güngör

Suriye'de ne istiyoruz ?

A+A-

Suriye’de yaşanan gelişmeler karşısında ortaya çıkan tepkilerden şunu anlıyoruz. Çoğumuz, etrafımızda olup bitene dair Türkiye’nin ciddi bir hazırlık içinde olduğunun farkında değiliz.

Tarih 1 Ekim 2024. TBMM’nin yeni yasama dönemi başlangıcı. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin DEM Parti sıralarına ilerleyerek el sıkışması. O tarih itibariyle başlayan gelişmeler, özellikle Bahçeli’nin partisinin grup toplantısında yaptığı çağrılar, bunların kamuoyundaki yankıları ve tartışmalar.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ittifak ortağının çağrısını son grup toplantısında şu sözlerle değerlendirdi:

“ Sayın Bahçeli, temsilcisi olduğu misyon adına gerçekten cesur ve ezberleri bozan bir teklif ortaya koymuştur."

TİTİZ, SAKİN VE SOĞUKKANLI

Bu bir süreç ve Cumhurbaşkanı Erdoğan meseleyi nasıl ele aldıklarını aynı konuşmada şöyle anlattı:

“Kurumlarımız değerlendirmelerimize zemin teşkil edecek çalışmaları hiçbir detayı atlamadan, 'efradını cami ağyarını mani' bir anlayışla, devlet ciddiyeti ve büyük bir hassasiyetle yürütüyor. Bunu da kumarbazlara özgü 'el artıyorum' sorumsuzluğuyla değil, omuzlarımızda taşıdığımız yükün ağırlığının gerektirdiği titizlikle, sükunet ve soğukkanlılıkla yapıyoruz."

Cumhurbaşkanının ifade ettiği hazırlık, sadece bahsettiğimiz başlıklardan ibaret değil elbette. Türkiye’nin etrafındaki gelişmeleri, mevcut ve muhtemel tehditleri, bunlar karşısında yapılacak hamleleri içine alan kapsamlı bir çalışma. Dolayısıyla olup bitenin 1 Ekim tarihinde başladığını düşünmek eksik ve yanıltıcı bir yaklaşım.

TEHDİT, RİSK VE FIRSAT

Türkiye, kapsamlı bir bölge ve dünya okuması yapıyor. 7 Ekim 2023 itibariyle hızlanan gelişmelerin ortaya çıkaracağı yeni durumları, değişim ve dönüşümü esas alan bir okuma bu. Sadece tehdit merkezli değil, aynı zamanda risklerini hesaba katarak yeni süreçleri kendi lehimize çevirmenin de arayışı.

Suriye denkleminde taşlar artık yerinden tamamen oynadı. Türkiye’nin bütün çağrılarını ısrarla karşılıksız bırakan Beşar Esad yönetimi artık oldukça zayıf. Onu bu döneme kadar ayakta tutan Rusya’nın Şam’a eski ilgisini sürdürmesi sanıldığından çok daha zor.

Aynı desteği farklı çıkarlarla sürdüren İran ise, hem Hizbullah başta olmak üzere vekil aktörleri üzerinden, hem de kendi iç dengelerinde hayli güçsüz durumda.

Bunları kolayca Suriye’yi bırakıp gidecekleri anlamında söylemiyorum elbette. Fakat son birkaç güne sığan gelişmeler, stratejik avantajlarını hızla yitirebileceklerini gösteriyor.

TERÖR KORİDORUNA GEÇİT YOK

Dün güvenlik kaynaklarından gelen açıklama, Ankara’nın pozisyonunu gayet net ifade ediyor: “PKK/YPG Suriye rejim güçlerinin kontrolündeki bölgeleri kendilerine bırakışını bir fırsat olarak görmüş, Tel Rıfat ile Suriye’nin kuzeydoğusu arasında bir terör koridoru oluşturma planını devreye sokmuştur.”

Özetle, rejimin HTŞ merkezli ilerleyiş karşısında mevzilerini hızla terk etmesi, çekilirken bazı alanları PKK/YPG terör örgütüne bırakması, Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) devreye girmesini beraberinde getirdi. Hem terör yapısının yeni alanlar elde etmesine geçit verilmedi, hem de Tel Rıfat bölgesinde kontrol sağlandı.

Hatırlatmakta yarar var. Ankara’nın HTŞ’ye yönelik tavrı gayet net. SMO ile pozisyonumuz ise çok daha farklı.

SURİYE’DE BARIŞ MÜMKÜN MÜ?

Ortaya çıkan tablo üç şey söylüyor.

Birincisi, Türkiye hesaba katılmadan Suriye’de denge kurulamaz, barış sağlanamaz.

İkincisi geniş kesimleri dışlayan, yeni bir siyasi süreç ve anayasayı esas almayan herhangi bir yaklaşım Suriye’de çözüm olamaz.

Üçüncüsü, Türkiye’nin terör tehdidi karşısındaki tutumu ve güvenlik koridorunu tamamlama iradesi devam ediyor.

SİLAHLARI GÖMÜN, ÖNÜNÜZ AÇILSIN

Tekrar Cumhur İttifakı’nın 1 Ekim’de uç veren hamlesine dönelim. Aslında atılan adımın özü çok net. Şöyle özetledi Cumhurbaşkanı: “Geçmişte ne dedim? Silahları gömeceksiniz, silahları gömdüğünüz anda bizim için her şey sizlerin önünü açmaktır.”

Bu çağrıyla başlayan dönemin elbette “iç cephe” olarak tanımlanan alanda önemli bir karşılığı var. Olmazsa olmazı tüm siyasi aktörlerin, silahlı mücadele yöntemlerine karşı ortak tavır göstermesi. Dolayısıyla da demokratik siyasetin önünün sonuna kadar açılması. Burada DEM Parti’nin nerede duracağı elbette ayrıca önemli.

Görebildiğim kadarıyla Türkiye’nin bu anlamdaki hazırlıklarının, sadece siyasi sınırlarımızı kapsayacak ölçekte olmadığı her geçen gün daha fazla anlaşılacak. Bir başka ifadeyle süreç sınırlarımız dışında bizi ilgilendiren her alanda işleyecek ve karşılık bulacak.

Sabır, doğru bilgi ve dikkatin fazlasıyla değerli olduğu bir dönem.

Önceki ve Sonraki Yazılar