1. YAZARLAR

  2. Nasuhi Güngör

  3. Suriye'deki Türkiye'nin gücü ve zorlukları
Nasuhi Güngör

Nasuhi Güngör

Suriye'deki Türkiye'nin gücü ve zorlukları

A+A-

Dün, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ve AK Parti’nin yeni dönemdeki siyasi hikayesinin, parti, teşkilat, milletvekilleri ve yerel yönetimler üzerindeki bölümüne değinmiştik. Şunu ilave edeyim sadece. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partinin her kademesindeki sorumluluk sahiplerine yaptığı sert uyarılar, parti tabanında hayli yankı bulmuş görünüyor. 2024 yerel seçim sonuçlarının ardından ortaya çıkan sessiz tepkinin aslında ne denli güçlü olduğuna da işaret ediyor bu durum.

Kuşkusuz tabanda kongre süreçlerine yönelik eleştiriler de var. Ancak büyük kongreye kadar Cumhurbaşkanı'nın uyarı ve eleştiri rüzgarının hayli sert eseceğini tekrar ifade etmek istiyorum. Bunların tabanda hareketlilik oluşturması ciddi bir ihtimal.

GÜNÜ BİRLİK POLİTİKALAR MI?

Peki yeni siyasi hikayenin ikinci boyutunda tablo nasıl? Şöyle tanımlamıştım dünkü yazıda. 40 yıldır Türkiye’nin ayaklarına vurulan terör prangasının, siyasi sınırlarımız dahilinde ve ötesinde kalıcı olarak bertaraf edilmesi. Suriye’deki yeni siyasi inşa sürecinin, Türkiye’nin katkısı ve etkinliğiyle bölge barışının ana kolonlarından birisi haline getirilmesi.

Yani bu hadiselerin, terör örgütünün silahları bırakması ve kendisini lağvetmesi başlığının yanı sıra, bir de Suriye boyutu var elbette. Tüm bunların ne denli doğru etkin yönetileceği, iç siyasetin gidişatını da doğrudan belirleyecek.

1 Ekim itibarıyla ortaya çıkan gelişmelerin, günü birlik politikaların ürünü olduğu, herhangi bir akla ya da yol haritasına sahip olmadığı, muhalefet ve ona yakın kamuoyu tarafından hala dillendiriliyor. Geldiğimiz noktada, gerek İmralı’daki görüşmeyle hız kazanan hadiseler, gerekse “Suriye’deki Türkiye” gerçeğinin ve varlığının uluslararası düzeyde gördüğü kabul bunun tam aksini gösteriyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan önceki gün bunu partisinin Rize kongresinde şöyle ifade etti:

"Çatışmanın, şiddetin, istikrarsızlığın tamamen tarihe karıştığı terörsüz Türkiye hedefimize el birliği, gönül birliği içinde mutlaka ulaşacağız. Bunun için çok kapsamlı, çok boyutlu, her adımı incelikle düşünülmüş bir politika yürütüyoruz.”

SÜREÇ ASLA KOLAY DEĞİL

Bunların hiçbiri önümüzdeki sürecin kolayca yönetilebileceğini göstermiyor elbette. Aksine bir anlamda her şey daha yeni başlıyor.

Erdoğan, terör örgütünün silahları teslim etmek dışında bir seçeneği bulunmadığını söylerken, diğer yolu da şöyle tarif etti: “Son asrın en kudretli dönemini yaşayan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kadife eldivene sarılı demir yumruğuyla yüzleşmek olacaktır."

1 Ekim sonrasındaki gelişmelerin ve bugün hız kazanan görüşme trafiğinin geçmiştekine benzer bir “çözüm süreci” olup olmadığı hala tartışılıyor. Oysa dönemin şartları, dinamiklerine biraz olsun dikkat edenler, aradaki farkları rahatlıkla görebilir.

Özeti şu; bugün “devlet aklı” tüm unsurlarıyla yeni hamleyi inşa ediyor, bir başka ifadeyle arkasında duruyor. Ortada şu an için bir demokrasi paketi yok. Bu meselenin demokrasiye dair boyutu, meşru siyaseti zehirleyen terör unsurları kendisini lağvettikten sonra ortaya çıkacak. Hiç kimsenin terör örgütüne yaslanarak siyaset yapamayacağı, benzer şekilde terörün siyaseti vesayeti altında tutamayacağı dönem, Türkiye’nin demokrasi tarihinde yeni bir açılımın başlangıcı olacak.

ADİL VE EŞİT KATILIM

Kuşkusuz Suriye özelinde üniter bir yapının kurulmasına kararlı bir destek veren Türkiye’nin, bu ülkedeki terör unsurları silahtan arındıktan sonra kendilerinin yeni siyasi sistemdeki varlığını da desteklediğini unutmayalım. Tüm bunların kendi içimizdeki sorunlara ve gerilimlere olumlu anlamda katkısı olacağını öngörmek herhalde kehanet olmaz.

Yeni Suriye yönetiminde her unsurun adil ve eşit katılımına evet; ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesiyle “Silahın, şiddetin, terörün sırtını emperyalistlere yaslayarak kantonculuk oynamaya” hayır.

Önceki ve Sonraki Yazılar