Tarihe tanıklık ederken…
Türkiye siyaseti de dünya siyaseti de çok hızlı ve çok radikal bir değişim içinde. Bir yanda Bahçeli açılımıyla başlayan ve hafta içinde Öcalan’ın mesajının okunması, ardından da PKK’nın silah bıraktığını açıklamasıyla yaşanan tarihi gelişme var. Diğer yanda Trump ve Vance’in kendilerini ziyarete gelen Zelenski’yi kameraların, gazetecilerin, daha doğrusu dünyanın gözünün önünde azarlaması.
İlkinin Türkiye’nin Kürt sorununu çözmesine yol açması, bölgesel istikrara katkıda bulunması, üçüncü tarafların soruna müdahale imkanını elinden alması söz konusu. İkincisinin Ukrayna’daki savaşın bitmesine, Rusya ile Amerika arasındaki buzların erimesine yardımcı olurken, Atlantik aşırı ilişkilerin daha da çıkmaza girmesi, hatta Avrupa’yı istikrarsızlaştırması olası.
Her ikisi için de şartlar son derece müsait. Suriye savaşının Türkiye’nin doğrudan ve dolaylı desteklediği gruplar tarafından kazanılmasından askeri teknoloji ve istihbarat imkanlarının PKK’nın operasyon yeteneğini kısıtlamasına kadar pek çok değişken sorunun barışçıl çözümüne zemin hazırlamakta. Amerika’nın Suriye’den çıkma olasılığı da sadece PYD’nin yeni sisteme entegre olmasının değil PKK’nın da kendini feshinin gerekçesini oluşturmakta.
Umarım uzun bir hazırlık döneminin ardından devreye girdiği anlaşılan bu süreç karşısına çıkabilecek tüm sınamaları atlatarak arzu edilen sonucuna ulaşır. 1978 yılında küçük bir grup tarafından kurulup, 1984’de büyük baskınlarla adını duyuran, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü yıllarca tehdit eden, kendini Suriye’den Yunanistan’a, Rusya’dan Amerika’ya pek çok ülkenin istihbarat servisine kullandıran ve tabii ki onları kullanan örgüt tüm bağlı silahlı gruplarıyla birlikte lağvedilir.
Ancak bunun gerçekleşmesi için iktidar kadar muhalefete de sorumluluk düşüyor. Erdoğan ya da AK Parti Kürt oylarını alabilir diye ya da başka bir nedenle süreç zorlanmamalı, on binlerce insanın hayatına mal olan bu savaş bir başka savaşla değil karşılıklı açılımlarla ve siyasi jestlerle bitirilmeli. İktidar da demokratik yolları tıkamaktan, hukuku araçsallaştırmaktan vazgeçmeli, silah bırakışmasıyla birlikte af da dahil gerekli reformları yapıp bu sorunun bitmesi için samimi çaba harcamalı.
Doğal olarak bir önceki süreçte yaşanan aksaklıklardan da ders çıkartılmalı. PKK liderlik kadrosunun gelişmeleri suistimal etmek isteyebileceği her zaman hesaba katılmalı. Öcalan silah bırakılsın dedi diye Kürt milliyetçiliğinin biteceği, bir anda herkesin kolektif hafızasının sıfırlanacağı beklenmemeli. Unutmayalım ki şu anda uzun ve sancılı bir sürecin başındayız. Silah bırakmak dahi her şeyin bittiği anlamına gelmiyor. Şiddet sadece siyaset dışına itiliyor.
Diğer önemli gelişmede ise Avrupa ile Amerika’nın arası bariz bir şekilde açılıyor. Bildiğiniz gibi 500 milyar dolarlık nadir madenlerin işlenmesini Amerikalı şirketlerin tekeline devredecek olan anlaşmayı Beyaz Saray’da imzalamak için randevu verilen Zelenski Trump ve Vance’in pek de geniş olmayan tolerans sınırlarını zorlayıp, onları kameraların önünde mağlup etmeye kalkınca görüşmeler iptal edildi. Buna karşılık da Avrupa Ukrayna’nın yanında yer aldı.
İki başkan ve bir başkan yardımcısı arasındaki tartışmanın ne kadar tatsız bir hal aldığını, tam bir reality show’a dönüştüğünü eminim sizler de görmüş ya da okumuşsunuzdur. Bunda her iki tarafın da sorumluluğu olduğuna şüphe yok. Belli ki Zelenski kendisine tanınan fırsatı yanlış yorumlamış, Trump’ı istediği türden bir barışa, savaşın biraz daha uzamasına, biraz daha kaynak aktarılıp, biraz daha kan dökülmesine razı edebileceğini sanmış.
Trump ve ekibi de Zelenski’yi hafife almış. Son bir haftada ziyarete gelen diğer liderler gibi onun da kameralar önünde şakalaşacağını, alttan alacağını ya da İngiltere Başbakanı gibi Ukrayna’nın olmayan kralından davetiye getireceğini düşünmüş. Belki de Beyaz Saray ekibi Zelenski’nin savaş modasına ara verip bu kez takım elbise giyeceğini, barışa şans verdiğini göstereceğini ummuş. Eğer bu önceden tasarlanmış bir senaryonun sahneye konması değilse Amerikalılar fena yanılmış.
Diğer yandan da kendi sembolizmini Amerika’nınkilerden üstün tutan Ukrayna Cumhurbaşkanı da Trump’ın bu savaşın bitirilmesi, Amerika ile Rusya’nın barışması konusundaki kararlılığını ciddiye almamış. Sanırım şimdi kendisi de keşke hiç gitmeseydim, şansımı ve ülkemin geleceğini bu kadar zorlamasaydım diyordur. Ancak pek çok açıdan tatsız bu olayın bizi ilgilendiren tarafı iki devlet başkanının kabarık egolarının çatışması ve çatışmaya bir başkan yardımcısının katkıda bulunması değil. Bunun doğurduğu ve doğuracağı sonuçlar.
İlk aklıma gelen sonuç Zelenski’nin istifa olasılığı. Dünyanın gözü önünde ana sponsoru tarafından böylesine zorlanan ve aslına bakarsanız kovulan bir liderin yapacağı ilk şey istifa etmek ya da en azından seçime gitmek olur. Çünkü aksi ülkesinin Rusya ile olan müzakere ve mücadele imkanlarına zarar verir. İngiltere, Almanya, Fransa ve daha pek çok Avrupa ülkesi kendisine destek mesajları yayınlasa da görevde kalması ülkesini yorar.
Zaten Amerika’nın tutumundan cesaret alacak Rusya’nın daha uzlaşmaz ve daha talepkâr olmaması da mucize olur. Hepsini ötesinde de bu tatsızlığın kaçınılmaz sonucu Avrupa’nın giderek Amerika’dan kopması ve başının çaresine bakmanın yollarını aramasıdır. NATO tabii ki bugünden yarına dağılmaz fakat gerilimden, doğan güvensizlik ortamından yara alır. Almanya, Fransa ve İngiltere’nin koruyucu şemsiyesiyle yetinirse statüko bir süre daha devam eder. Ama “kendi nükleer silahım kendime” derse yeni gerilimler doğar.
Tüm bu gelişmeler bizi de yorar ama değerlendirebileceğimiz fırsatlar da doğar. PKK sorununun bağlayıcılığından azade, Kürt sorununu hukuki ve siyasi çerçeve içinde çözmek için çaba harcayan Türkiye, bir de demokratikleşirse, başta ifade özgürlüğü olmak üzere insan haklarına saygıyı içselleştirirse, hukukun üstünlüğünü her anlam ve alanda tartışmasız hale getirirse bu günleri bizden sonraki kuşaklar Türkiye için tarihin akışının değiştiği an olarak adlandırır…