Trump fazla kurcaladı üstüne kaçırabilir
"Milletin parasını yedin ama senin de burnundan fitil fitil gelecek.”
“Sen ananı babanı huzurevine gönderdin ama senin çocukların da seni huzurevine gönderecek.”
“Ağlayanın malı gülene hayretmez.”
“Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste.”
Bu sözler ilaç gibidir. İnsanı iyileştirir.
Bu iyileşme plasebo etkisiyle midir yoksa gerçek midir?
Plasebo etkisi de gerçektir. İyileştiysen sorun yok.
İyi insanlar, bu sözlerin gerçek olmasını çok ister.
İnsanlık, bu hislerin sağlamasını yaptı mı bilmiyorum. Zannetmiyorum da…
Bu sözlerle ifade edilen hisler bir taraftan da dünya görüşüdür.
İdeoloji gibi değil.
İman gibi.
İmanın sağlaması yapılamaz.
Peki doğru mudur bu görüş?
Allah’ın aleme koyduğu düzende ‘zaman’ kavramı bizim kafamızdaki gibi olmayabilir.
Biz alacak hanesine yazdığımızı hemen tahsil etmek isteriz.
Alemin nizamı bizim keyfimize göre değildir.
Vadeler, kimi zaman insan idrakinin sınırlarını aşabilir.
Tahsilatın peşin olduğu durumlara da rastlarız.
Önümüze çıkıverir, ettiğini bulmuş bir insan. Tam bir ‘men dakka dukka’ öyküsü.
“Tamam işte” deriz, “Bak, etti buldu.”
Aksiyon filmlerinin de en büyük hilesi budur.
Birisi, gelir, bir insana, tercihan kadına, çocuğa, eziyet eder, ağlatır, canından bezdirir.
Hatta öldürür.
Sonra, Cüneyt Arkın gibi ya da Bruce Wills gibi, öfkeli, iyi bir adam filmin ortasına yakın bir yerden itibaren aheste aheste, tadını çıkara çıkara intikam alır.
Bazı Yeşilçam filmlerinde adamımız “Bu anam için, bu bacım için” diye intikamın gerekçeli kararını zalimin yüzüne okur!
Böyle sahneleri seyrederken seyircinin yüreği yağ bağlar.
Yazı yazarken, bazen bir kuvvetin sizi bir istikamete doğru çektiğini hissedersiniz.
Bunu, yazının kendini yazması diye de tarif ederler.
Bu yazı da yoldan çıktı. Aldı başını gidiyor.
Lafın tam burasında aklınıza İsrail’in Gazze’de yaptıkları gelir mi?
Geldi işte.
Şimdi, hemen, İsrail’in ettiklerini bulmasını ister misiniz? Aynısını?
Burunlarından fitil fitil gelmesini?
İstersiniz.
Bunu istemek haksızlık mıdır?
Hayır.
Aksine, bunu istemek adalet istemektir.
Bütün kötülükler, bütün haksızlıklar kötülüğü, haksızlığı, zulmü işleyene geri dönsün. Yeryüzünde kibirle yürüyen herkesin burnu sürtülsün.
Ama yazıya başladığımda bunu demek aklımda yoktu.
Ne vardı?
Trump’ın iktisadi kararlarının ters tepmesi vardı.
Hani Trump dünyaya gümrük vergisi koydu ya…
Kimine yüzde 50, kimine 40, bizim gibilere yüzde 10…
Ertesi gün ya da ertesi yıl ya da birkaç yıl sonra.
İster misiniz yaptıklarına pişman olsun?
Trump’ın vergileri İsrail’in yaptıklarına denk düşmüyor.
Trump’ın yaptığı sonuçta iktisadi bir hamle. Başka ülkelerin ABD mallarına uyguladığı gümrük tarifelerine işin içine bir miktar matematik katarak mukabelede bulundu.
İktisadın ilmi tarafı ağır basar.
En azından ben, Trump’ın koyduğu gümrük vergilerinin iktisat ilmine aykırı olduğunu söyleyecek bir bilgiye sahip değilim.
Başına bela açtı, Amerika’yı batırmakla kalmayacak, dünyayı da batıracak diyebileceğim bir bilgiye de sahip değilim.
İktisatçıları dinliyorum, onlar da tereddütlü konuşuyorlar.
Trump, çok hacimli, çok faktörlü, kontrol edemeyeceği kadar çok değişkenli bir mekanizmaya müdahale etti.
Bir laf var. Anadolu’nun batısında, bilhassa Balıkesir civarında, bir meselenin üzerinde gereğinden fazla duran, biteviye kurcalayan tiplere söylenir.
“Fazla kurcalama üstüne kaçırırsın.”
Trump dünyanın o kadar çok yerini o kadar hoyratça ve ısrarla kurcaladı ki…
Biraz daha kurcalarsa üstüne kaçırabilir.