Trump’ın amacı çözüm mü dayatmak mı?
ABD Başkanı Trump bir yandan kabadayılık ederken bir yandan da çözüm üretme çabaları sarf ediyormuş gibi bir manzara oluşturmaya çalışıyor. Son günlerde de İran’la, nükleer teknolojinin kullanılması konusunda bir anlaşma sağlanması durumunda bu ülkeyle anlaşabilecekleri ve ambargonun kaldırılmasının mümkün olabileceği yönünde mesajları gündeme geldi. Oysa Obama döneminde İran’la bu konuda yapılan anlaşmayı iptal eden Trump’tı. Önceki başkanlık döneminde siyonist işgal rejiminin de talepleri doğrultusunda söz konusu anlaşmayı tamamen ilga etmişti.
Ama şimdi yeni başkanlık döneminde sanki yeni bir uzlaşmaya istekli olduğu yönünde hava oluşturmaya çalışıyor. Nitekim Trump bu konuda İran’ın dini lideri Ali Hamaney’e bir mektup gönderdi. Ancak Hamaney, BAE tarafından iletildiği belirtilen mektuptaki teklifi reddettiğini açıklarken ABD’nin baskılarına boyun eğmeyecekleri ve Trump’ın tehditlerinin kendilerini korkutamayacağı yönünde açıklama yaptı. Demek ki mektup uzlaşma değil tehdit mektubuymuş.
İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi’nin son açıklamaları, bu sürecin nasıl şekillenebileceğine dair önemli ipuçları sunmaktadır. İran, yaptırımların kaldırılmasını müzakerelerin ön şartı olarak görürken, ABD yönetimi ise baskı politikasını sürdürerek Tahran’ı müzakereye zorlamaya çalışmaktadır.
İran’ın müzakere stratejisinin temelinde, eşit şartlarda ve baskıdan uzak bir ortamda görüşmelere oturmak yer alıyor. Arakçi’ye göre, dolaylı müzakereler mümkün olsa da en önemli faktör, tarafların müzakere sürecine adil bir zeminde başlamasıdır. Bu bağlamda, Avrupa ülkelerinin arabuluculuk rolü geçmişte olduğu gibi bugün de devam edebilir.
Arakçi’ye göre İran, sabırlı bir tavır sergilese de, bu pasif bir bekleyiş olarak değerlendirilmemelidir. Tahran’ın elinde olası müzakereler için net bir strateji bulunuyor ve bu süreçte Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ile iş birliğini sürdürmeyi planlıyor.
İran’a yönelik ABD politikaları, Trump yönetimi döneminde “maksimum baskı” stratejisine dayanıyordu. Arakçi’nin açıklamalarına göre, Trump, İran’a müzakere için iki seçenek sundu: ya masaya oturacaklar ya da farklı ve belirsiz sonuçlarla karşılaşacaklar. Ancak İran, bu tür tehditlerle müzakereye zorlanamayacağını net bir şekilde ifade etti.
İran’ın dini lideri Hamaney de, Trump’ın yaklaşımını reddederek, bu tür bir müzakerenin sadece yaptırımları daha karmaşık hale getireceğini vurguladı. Aynı zamanda, ABD’nin askeri bir operasyon seçeneğini gündeme getirmesinin akıllıca olmadığını, çünkü İran’ın böyle bir saldırıya misilleme yapabilecek güce sahip olduğunu belirtti. Bu tutum, İran’ın dış politika stratejisinde geri adım atmayacağı mesajı içeriyordu.
İran yönetimi, ulusal çıkarlarını koruma konusunda kararlı bir duruş sergileyeceği mesajları veriyor. Trump ve ABD yönetimi, İran’ın nükleer programı, bölgesel rolü ve askeri kapasitesinden taviz vermesini beklerken, Tahran’ın buna yanaşmayacağı net bir şekilde ifade ediliyor. İran’ın müzakere için belirlediği çerçeve, ülkenin savunma ve askeri kapasitesini koruyarak ulusal menfaatlerini göz önünde bulunduruyor.
Bu bağlamda İran, kendi iç dinamiklerine dayalı bir strateji izlediğini ve ekonomik yaptırımlara rağmen direncini sürdürebildiğini ortaya koymaya çalışıyor. Batı ile diplomatik yolları açık tutarken, aynı zamanda bağımsız ve ulusal çıkarlarını ön planda tutan bir pozisyonu benimsiyor.
ABD-İran ilişkilerindeki mevcut durum, tarafların karşılıklı güven eksikliği ve farklı önceliklerinden kaynaklanan bir çıkmaza işaret ediyor. İran, ABD’nin baskı politikalarına boyun eğmeden müzakerelere girmeye hazır olduğunu ifade ederken, Washington yönetimi İran’ın önceden bazı tavizler vermesini istiyor. Önümüzdeki süreçte, özellikle Avrupa ülkelerinin arabulucu rolü ve İran’ın UAEA ile iş birliği, bu müzakerelerin nasıl ilerleyeceğini belirleyen önemli faktörler olacaktır. Ancak şimdilik İran eşit koşullarda bir müzakere olmadan masaya oturmayacağını belli ediyor.