1. YAZARLAR

  2. Mensur Akgün

  3. Trump’sız günümüz geçmeyecek…
Mensur Akgün

Mensur Akgün

Trump’sız günümüz geçmeyecek…

A+A-

Bugün başka bir konuda yazarım demiştim ama sonunda yine takip ettiğim gündeme takıldım kaldım. Gazze’deki kırılgan ateşkesi, Ahmet Şara’nın Ankara ziyaretini ve olası sonuçlarını tartışmayı erteledim. Foreign Affairs’de hemen hiç rastlamadığım türden bir yazıyı, SDG’nin PYD, PYD’nin PKK olduğunu açık açık söyleyen, Türkiye öyle düşünüyor dememesine rağmen bu mecrada yayınlanan makaleyi bir başka zamana bıraktım.

Çünkü karşıma AB’nin pazartesi günkü toplantısında yapılan açıklamalar çıktı. Macron’dan Tusk’a Avrupa liderleri Trump’ın kendilerine uygulayacağı gümrük vergilerinden şikâyet ediyor, iki taraf için de maliyeti olacağını vurguluyor, Amerika’ya karşı ortak bir tavır takınılması gerektiğini söylüyordu. Ancak Danimarka Başbakanı dahi Amerikan Başkanı’nın toprak talebinden ve ayrıca evrenselleşmiş insan hakları normlarını ihlal edeceğini açıkça belli etmesinden söz etmiyordu.

Hemen hepsinin ortak noktası Avrupa’nın Amerika’ya ihtiyacı olduğu yönündeydi. Rusya ve biraz da Çin onların gözlerini belli ki çok korkutmuştu. Trump’a karşı açıkça tavır almaktan bariz bir şekilde kaçınıyorlardı. Tek kırmızı çizgileriyse maddi menfaatleriydi. Eğer bu menfaattar ekstra vergilerle ihlal edilecek olursa onlar da karşılık verecek, ticaret savaşına girmekten -çok ihtimal vermesem de- kaçınmayacaklardı. Zaten pazarlığa da açıktılar.

Belki de Trump’ı doğru okumuşlardı. Verilecek birkaç tavizle, alınacak birkaç uçak ya da askeri sistemle onu mutlu edip, işlerin eskisi gibi sürmesini sağlayacaklarını düşünmekte haklıydılar. Haklı ya da haksız olmaları bir yana asıl önemlisi idrakinde olmadıkları toprak taleplerinden Guantanamo’da inşa edilen toplama kampına göstermedikleri, gösteremedikleri tepkilerin İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan Avrupa sistemini, onun temel normlarını çürütmekte olduğuydu.

Artık Avrupa eskisinden çok daha açık bir biçimde Amerika’nın sıradan bir uydusu gibi davranıyor, geçtiğimiz günlerde Natahlie Tocci’nin Guardian’daki köşesinde yazdığı gibi korkularına yenik düşüyordu. Göremedikleri, anlayamadıkları küresel etkilerinin ve bu şekilde sessiz kalmaya devam ederlerse içsel bütünlüklerinin, bünyelerindeki siyasi sismik sarsıntıların da katkısıyla erozyona uğrayacağıydı.

Evet, Trump gerçekten hızlı başladı, bazıları kendi icadı bazıları kendinden önceki yönetimlerin mirası uygulama ve politikaları hayata geçirdi, hayattakilere ivme verdi. Amacı Amerika’yı yeniden büyük yapmak, eski güzel günlerde olduğuna benzer şekilde tehditle, satın almayla topraklarına toprak katmak. Ülkesini beğenmediği “yabancılardan” arındırmak, bana kalırsa bir de otoriter yönetim kurmak. Ne temel insan hakları normlarını ne de hukukun üstünlüğünü önemsiyor.

Dünyaya bir tüccar olarak bakıyor. Dost-düşman diye bir ayrım tanımıyor. Gücünün yeteceğine inandığı herkesten bir şey almak ya da herkese bir şey satmak istiyor. Az bulunan madenleri, Çin’e kaptırdığı teknolojik üstünlüğü ele geçirmek için 19’uncu yüzyıl taktiklerini uyguluyor. Uçurumun kenarında siyaset yapmaktan, Kanada ve Meksika gibi komşularını popülist pazarlıklarla kırmaktan imtina etmiyor.

Üstelik bir dediği de diğerini tutmuyor. Ukrayna savaşını bitirip bitirmeyeceği, Kanada ve Meksika’ya gerçekten yüzde 25’i bulan gümrük vergilerini koyup koymayacağı tartışmalı. Çin’le bile pazarlığa hazır. Türkiye konusunda da ikircikli. Bir yandan övüp önemsiyor, öte yandan atadığı Dışişleri Bakanı Senato onay duruşması sırasında yaptığı konuşmada SDG’yi öve öve bitiremiyor. Kısacası Türkiye’yi de Avrupa’yı da Amerika ile ilişkiler anlamında zor günler bekliyor.

Ve aslında Trump’la birlikte dünya siyaseti de yeni bir evreye giriyor. Küreselleşmeden, diplomasinin ve uluslararası hukukun temel normlarından uzaklaşıyor. Ama nereye gidiyor henüz belli değil. Avrupa dirayet gösterebilirse gittiğimiz yer çok kutuplu bir dünya da olabilir. Savaşlar sürerse, mesela Zelenski Trump’ı lityum madenlerine erişim garantisiyle ikna ederse, yani Avrupa’nın korkuları pekişirse bambaşka bir düzen, hatta kaos da…

Önceki ve Sonraki Yazılar