Türkiye’nin Suriye mentörlüğü
Vikipedi’de “Mentor” şöyle tarif ediliyor: Daha az deneyimli veya gelişmiş bir kişi için danışman veya koç olarak hareket eden, daha deneyimli bir bakış açısıyla uzmanlık ve profesyonel bilgi sağlayan kişi.
Mentör, işe yeni başlayanlara ya da yeni bir sorumluluk üstlenenlere tavsiyeler verir ve kendi bilgi, birikimlerini aktarır. Aynı zamanda kişinin karşılaşması muhtemel durumlarda kriz yönetimini nasıl yapacağı konusunda da deneyimlerini aktarabilir. Mentörlük yapılan kişiye de “Menti” deniyor.
….
Türkiye’nin şu anda Suriye’deki görüntüsü “Mentörlük” olarak tanımlanabilir ya da dışardan bakınca öyle göründüğü söylenebilir.
Şu andaki Suriye gerçeğine bakıldığında, Rusya ve İran’ın böylesine kolay diskalifiye olması çok ilginç. Bunca yıl bu iki ülkenin Suriye’deki etkinliklerinin sürmüş olması da ilginç.
HTŞ’nin “Hadi yürüyelim, Esed’in düşme vakti geldi” diyerek karar anına gelmesi de ilginç olmalı. Bu kararların da Dünyanın, özellikle Türkiye’nin bilgisi dışında olması söz konusu olmamalı.
Her durumda, yaşanan Suriye olayında Türkiye’nin belirleyici rol oynadığı açık.
Türkiye ne kadar zamandır HTŞ liderliği ile sıkı temasta bu bilinmese de son operasyondaki birlikteliğin çok yeni olmadığını tahmin etmek zor değil.
Mentörlükte Türkiye’nin ana çıkış noktasının “Suriye’nin toprak bütünlüğü” tezi olması oldukça stratejik bir basamak. Bu, kimse tarafından kolay karşı çıkılamayacak tutarlı bir tez.
Suriye için hayati, Türkiye için hayati.
Bu arada, Türkiye’nin mentörlükte, HTŞ’nin alana hakim olması ve bunda Türkiye’nin rolünün farkında olması gibi hususları da dikkate alacağı tahmin edilebilir. Çünkü her durumda Türkiye’nin süreçte belirleyici rol oynadığı açık.
Türkiye’nin Suriye önceliklerinden birisinin “PKK’dan gelecek güvenlik tehdidi”ni bertaraf etmek olduğu açık. Dışişleri Bakanı Fidan bütün açıklamalarında bunun altını çiziyor.
Suriye’nin toprak bütünlüğü ayrıca, en uzun sınırların bulunduğu bir ülkenin “istikrarı” için elzem. Çünkü o istikrar, Türkiye’nin komşusundan emin olması imkanını da sağlamış olacak.
Türkiye’nin mentörlüğü, “mezhep, etnik aidiyet vs. her bakımdan çok renkli” bir komşunun bu renkleri ahenkli bir harmoni haline getirme becerisi olarak ete-kemiğe bürünecek.
Şu ana kadar gerek HTŞ lideri Golani’nin, gerek Türkmen asıllı Suriye Geçici Hükümet Başkanı Abdurrahman Mustafa’nın açıklamaları, bu çok renkliliğe saygı boyutunu korur nitelikte.
Tabii, Suriye deyince Türkiye kamuoyunun “PKK - PYD – YPG” hassasiyeti ekseninde bir “terör gündemi”ne sahip olduğu açık. Belli ki Suriye’de her şey normalleşse de “PKK – YPG -PYD” varlığına dokunulmasa, “Türkiye’nin Suriye sancısı” bitmiş olmaz.
Onun için Türkiye, Dışişleri Bakanı Fidan’ın açıklamaları ile dosta – düşmana bu tavrı ilan ediyor.
Belli ki Türkiye’nin bu işi halledeceği masa, Türkiye ile Amerika arasında kurulacak. Şu anda Rusya’nın ve İran’ın göreceli olarak devre dışı kaldığı Suriye’de, Amerika hâlâ etkili. Trump gelince ne olur, o kısım flû olsa da, bölgede bir Amenikan nüfuzu en azından “İsrail’in güvenliği” ayağıyla devam edecek. Belki “Kürt kartı” da onun bir boyutu olarak sürecek.
Ama şimdiki halde PYD-YPG, ABD’nin “IŞİD ile mücadele” gerekçesiyle meşrulaştırmaya çalıştığı bir olgu.
Türkiye bugüne kadar bu konudaki hassasiyetini ABD’nin önüne koydu, ama ABD tarafı Nuh ile Peygamber arasında bir türlü irtibat kuramadı.
Şimdi… Bugün… Şayet Türkiye’nin Suriye’deki etkinliği Washington tarafından da görülüyorsa, ki öyle olmalı, PYD-YPG olayı bir hale yola koyulacak. En son Hakan Fidan, NTV’deki açıklamalarında PYD-YPG’ile ilgili “Terörden arındırma formatı”nı dünyaya ilan etti.
Masaya oturulacak. Ankara’dan bakıldığında Amerika’nın iki alanda etkin olmak istemesi ihtimal dahilinde görünebilir:
1.-Yeni Suriye yönetiminin İsrail’e tehdit barındırmaması
2.YPG – PYD’nin statüsü.
İlk maddenin öncelikli ikincinin opsiyonel olması mümkün.
Türkiye Gazze ve Lübnan’dan sonra Suriye’de de devam eden İsrail saldırganlığı konusunda ABD’ye ne der, “Türkiye’ye yönelik İsrail tehdidi”ni gündeme getirir mi, bu alanda esnemeler olur mu, muhtemel.
YPG – PYD konusunda ise Türkiye’nin kararlılığı ABD’yi geriletebilir. Fiili durumda Türkiye daha belirleyici konumdadır. Tabii Suriye zemini istikrar arayışında daha epey mesafe alma ihtiyacındadır. Karıştırmak isteyen karıştırır. Uygun aktör bulur. Zemin kaygandır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan “2 bin yıllık devlet aklı ile hareket ettiklerini” açıkladı. 2 bin yıllıksa o bir yerlerde yazılı duruyordur, onu günün gerçeğine taşımak yine de güncel aklı gerektirir. Geçtiğimiz yıllarda o “Akıl” her zaman arşivlerden çıkarılıp alana yansıtılabildi mi, sorusunun cevabı çok tatmin edici değil. Gene de şu an olumlu gelişmeler var.
Böyle dönemlerin en büyük riski, erken zafer gösterileri ve iç politikada hasılat elde etme hesaplarıdır. Bunun da işaretleri görülmüyor değil. Bakılırsa “2 bin yıllık devlet aklı” içinde onun da uyarılarına rastlanacaktır.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.