1. YAZARLAR

  2. Altan Tan

  3. "Türkiye'yi bölmek" ile "Kürdistan'ı satmak" hikâyeleri
Altan Tan

Altan Tan

"Türkiye'yi bölmek" ile "Kürdistan'ı satmak" hikâyeleri

A+A-

Abdullah Öcalan'la görüşülmesinin ardından nihayet süreç yola çıktı.

İlk olarak, Meclis'te temsil edilen bütün siyasi partilerin ziyaret edileceği söylendi ve önce doğal olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Numan Kurtulmuş ziyaret edildi. Ardından Devlet Bahçeli'ye gidildi.

Önümüzdeki günlerde birkaç gün içinde bu sürecin tamamlanacağı söyleniyor.

İnşallah fazla uzamaz ve bu süreç uzatıldıkça çürüyen her şey gibi çürümez, içi boşaltılmaz.
 


Tabii bu, 1 Ekim'de Devlet Bahçeli'nin milletvekillerinin ellerini sıkmasından sonraki süreçte 3 ay içinde neler konuşulmalı ki?

Bugün geldiğimiz noktada, kamuoyu ikiye bölünmüş durumda.

Kabaca, bunlardan bir kısmı bu işe karşı çıkanlar, bir kısmı da destekleyenler.

Tabii her iki tarafın da kendilerine göre argümanları var.

Bugün benim esas üzerinde durmak istediğim, bu yeni sürecin karşısında, aleyhinde konuşulan çevreler.

Bunları da ikiye ayırmak mümkün:

Bir kısmı, Türkiye'nin içindeki milliyetçi, ulusalcı, kemalist çevreler.

Diğer tarafı ise, Kürt siyasetinin sözde şahinleri.

Peki, niye "sözde şahinleri"?

Bunu da biraz sonra izah etmeye çalışacağım.

Önce milliyetçilerden, ulusalcılardan, ırkçılardan başlayalım.

Bunların argümanı şu:

Diyorlar ki, "Siz bir terör örgütüyle, bir terör örgütünün, bir bebek katilinin liderliğini yaptığı bir örgütle ve bu bebek katiliyle muhatap olarak Türkiye'nin dibine dinamit koyuyorsunuz. Bu sürecin sonu, ülkenin bölünmesi, parçalanması, yeni bir ulus yaratılması ve Türk ulus kimliğini yeni yapılacak anayasa değişiklikleriyle gittikçe silinmesi ve bir müddet sonra da yok olması."

Sizin anlayacağınız, ahlâki olarak kaygılılar.

"Vatan elden gidiyor, ülke bölünüyor, parçalanıyoruz" diyorlar.

DAHA FAZLA OKU

Karşı tarafta da çok enteresan bir kesim var:

PKK'nın içindeki bir kısmı ile özellikle 40-45 yıldır 12 Eylül darbesinden bu yana Avrupa'da, Almanya'da, İsveç'te çöreklenmiş, oturmuş Kürt diasporası.

Bunlar da tam tersi bir söylemle şunu "Bu çözüm sürecini, bu yeni süreci destekleyenler Kürdistan'ı satıyorlar" diyorlar.

Tabii, Kürdistan nerede kuruldu? Kim kurdu? Bunlar mı kurdu?

Bu 45 senedir ne yapıyorlar?

Hangi Kürdistan'ı kim satıyor, nasıl satıyor?

Bunların rasyonel bir cevabı yok.

Özetleyelim:

Bir tarafta "Türkiye'yi bölüyorsunuz, parçalıyorsunuz, vatanı bölüyorsunuz, Türkiye Cumhuriyeti'ni satıyorsunuz" diyenler, öbür tarafta da "Kürdistan'ı satıyorsunuz" diyenler.

Arkadaşlar, ne hikmetse birbirine zıt, tamamen zıt, tabii sözde zıt, bu çevreler yıllardır birbirlerini besledikleri gibi bugün de karşılıklı söylemleriyle birbirlerini besliyorlar.

Önce isterseniz birincilerden başlayalım:

Tabii çok kısa, çok fazla uzatmaya da gerek yok;

Türkiye Cumhuriyeti niye bölünsün, niye parçalansın?

Şu an Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli kendi havzasında genişleyebileceği bir sürece giriyor.

Bakın, genişleyebileceği diyorum, eğer becerebilirse, önce içeride bir demokratik rejim kurabilirse, sonrasında Suriye'de, Lübnan'da, Irak'ta, Irak Kürdistan bölgesinde, Suriye'deki Kürt bölgesinde, Rojava'da doğru adımlar atabilirse, İran'ın Bağız Partisi'nin, Rusya'nın, Hizbullah'ın boşalttığı bu havzada, Balkanlardan Kafkasya'ya, Ortadoğu'ya kadar 250 milyon nüfusluk bir coğrafyada, ekonomik, kültürel, siyasi, sosyal olarak ayağa kalkmasının şafağı bu.

Yahu, nasıl bu kadar iyimser olabiliyorsunuz derseniz, Havza'nın tarihi bu, kodları bu.

Sadece zorla, baskıyla, çoğu zaman ahmaklıkla, aptallıkla bozulan bir coğrafya.

İhanetle bozulan bir coğrafya.

Dediğim gibi, bunu sadece bir İslam Birliği üzerinden okumuyorum.

Bulgaristan, Yunanistan, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Makedonya, Balkanlar kısmı.

Başta Ermenistan, Gürcistan, Azerbaycan, Kafkasya kısmı.

Ve Ortadoğu'da, öncelikle birinci adımda Suriye, Kürdistan bölgesel yönetimi, Kürdistan, Irak, Lübnan ve Erdoğan, bunlar tarih boyunca birlikte yönetilmiş, birbirine entegre olmuş, etnisitelerin, mezheplerin, ekonomik çıkarların, ekonomik ilişkilerin iç içe olduğu tarihi bir havza.

Bu havzada Türkiye Cumhuriyeti doğru adımlar atarsa, ey milliyetçiler, ey sözde Türk ulusalcıları, işte ey ey ey ey, böyle Şahin Erdoğan gibi de uzatmak istemiyorum.

Niye rahatsız oluyorsunuz bundan?

Doğru adımlar atın.

Ama yok, "Türkiye Antep'ten öbür tarafını, Kayseri'den öbür tarafını, Samsun'dan öbür tarafını atsın, Ege'den ve Marmara'dan müteşekkil, küçük, batılı, laik, ulusalcı bir Türkiye olsun, Avrupa Birliği'ne girsin, hiç Ortadoğu'yla, işte Araplarla, Kürtlerle, Kefyerilerle, Agarlılarla, Şarvalılarla bir işimiz olmasın ve biz mutlu, müreffeh Avrupa'nın içinde yaşayalım" hayalini kuranlardan başka, diğerleri sizler niye rahatsızsınız?

Ki o hayalin de asla olmayacağı belli.

Onun için milliyetçilerin, ulusalcıların, kemalistlerin bu rahatsızlığının dibinde daha farklı kültürel, siyasi kodlar var.

Tabii ekonomide de var.

Eğer Türkiye Cumhuriyeti bunu becerebilirse, 100 yıldır Türkiye'nin kaymağını yiyen, "beyaz Türkler" diye tanımladığımız önemli bir kısmı devşirme çocukları olan bu kesimin yerine, işte Anadolu sermayesi dediğimiz Kürdü, Karadenizlisi, Ortadoğulusu, yeni bir sınıf ve yeni bir kültürel doku geliyor.

Esas rahatsızlıkları bu.


Gelelim Kürt siyasetçilere.

"Efendim, Kürdistan'ı satıyorsunuz."

Yahu, 33 yıldır Irak'ta Güney Kürdistan'da bir Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKB) var; siz buna bir katkı sunmadınız.

Tıpkı bir avuç Ermeni Ermenistan'ı İsviçre yapabilecekken sadece 100 yıldır naralar atıp, Ermenistan'ı fakirlik, yoksulluk ve çaresizlik içinde bırakıp, nüfusunu 2,5 milyona kadar düşürüp hiçbir şey yapmadan Amerika'da, Avrupa'da naralar atıyorsanız, bizim bu sözde Kürt aydınları, entelektüelleri de Kürdistan bölgesel yönetimine bile doğru düzgün bir el atıp bir katkıda bulunmadılar.

Doktoru, mühendisi, şehir planlamacısı, sanayicisi, ekonomisti, dünyanın her tarafında yetişmiş Kürtler var.

Kürt entelejansiyası var, beyin var.

Şu an İngiltere'de, Amerika'da birçok bankanın en üst yerlerinde, en iyi uzmanlık derecesinde Kürtler var.

Siz bunu bile beceremediniz.

Ve şu an Türkiye'deki 40 yıllık savaş, çatışma, terör, şiddet ortamı bitsin ve önümüze bakalım derken, ne aldınız da bunları yapıyorsunuz?

Arkada silahla ne aldınız?

Nereye kadar gidebildiniz?

40 yıldır Kürdistan dağlarında pikniğe bile çıkmamış insanlar, bugün hendeklerde ölenlere, cephelerde ölenlere, dağda mezarı olmayan gençlerimize yine sürekli gaz veriyorlar.


Suriye'de, Rojava'da da durum aynı.

Şu an içerideki milliyetçi, ulusalcı çevreler hükümete şunu söylüyorlar:

Hemen Kobani'ye gir, Kamışlı'ya gir, orada bir terör devletine izin verme.


E peki, Kürtler ne olacak?

Bu kadar senedir haktan, hukuktan mahrum Rojava'daki Kürtler ne olacak?

Aynı şeyi bizim Kürt ulusalcıları da söylüyorlar:

Direnin, ölün, öldürün.


Peki, 15-20 bin Kürt neden hayatını kaybetti?

Bugünkü şartlarda, siyaset ve diplomasinin dışında, demokratik yolların dışında tüfekle, tabancayla elde edilebilecek bir hak var mı?

Bir yanda Özgür Suriye Ordusu, bir yanda yeni Suriye'nin kurulmakta olan milli ordusu, bir yanda Türkiye.

Ama bunu bilmediklerinden değil -bazı aptallar bunu bilmeyebilir-, ama bunu bilenler bilerek yapıyorlar.

"Bir kan davası olsun."

"5 bin, 10 bin, 20 bin insan ölsün."

"Ortadoğu Birliği olmasın."

"Türk'ün, Kürt'ün, Arap'ın arasına bir 100 yıl daha unutulmayacak bir kan davası girsin."

Onun için arkadaşlar, ne Türkiye Cumhuriyeti bölünüyor, ne de Kürdistan satılıyor.

"Efendim, MHP lideri şöyle söylüyor", "Mehmet Uçum böyle söyled", "Bu işin sonunda Kürtlere hiçbir şey yok."


Devlet Bahçeli'nin size bir Kürdistan kurmasını mı bekliyorsunuz?

Bu kadar akıllı mısınız?

Tabii bir yandan bunu söylüyorlar, bir yandan da çözüm sürecini bozan, Erdoğan'ı şeytanlaştıran, "Seni başkan yaptırmayacağız" diyenler, bugün Bahçeli'ye selam durmada sıraya girmiş durumdalar.

Hepsi yanlış.

Dün o yaptığınız da yanlıştı, bugün Bahçeli'nin önünde kuyruğa girmeniz de yanlış.

Bahçeli ile bugün yürütülecek diyaloğun varacağı yer sadece kazasız belasız silahların susturulmasıdır.

Silah, şiddet, terör demokrasiyi zehirlemektedir.

Hendek olaylarından beri yıllardır bunu söylüyorum.

Devlet Bahçeli ile götüreceğimiz süreç bu.

Ondan sonra Kürtlerin demokratik haklarının müdafaası elde edilmesi, şu ana kadar elde edilenlere ilaveten, elde edilemeyenlerin elde edilmesi için çalışılması başka bir süreç.

Suriye'de de böyle.

Veli Tekin bugün o savaş cephesinin içindeki Ahmet Şağır'a ve Mazlum Abdi sizlerden daha akıllı, daha rasyonel düşünüyorlar.

Görüşmeye başladılar.

Türkiye, Amerika, Ahmed eş-Şea (Colani) ve Mazlum Abdi arasındaki trafikten kazasız belasız Kürtlerin demokratik haklarını elde edebilecekleri bir statü çıkarılmaya çalışıldı.

Yapılan bu.

Yoksa Mehmet Uçum'un da fikirlerine asla katılmıyoruz.

Devlet başçalarının siyasi fikirleri de zaten hani neredeyse tırnak içinde kanu beladan beri ayrı düşündüğümüz şeyler.

Onun için bugün aklı başında nara atmak, gaz vermenin dışında yollar arayacak Kürt, Türk, Arap siyasetçilere, devlet adamı kumaşındaki gerçek aydın ve entelektüellere ihtiyaç var.

Önceki ve Sonraki Yazılar