1. YAZARLAR

  2. Nasuhi Güngör

  3. Üç küresel zirve ve Türkiye
Nasuhi Güngör

Nasuhi Güngör

Üç küresel zirve ve Türkiye

A+A-

Her bakımdan mükemmel bir plan işlediğini iddia etmiyorum elbette. Ancak belli ki Amerikan yönetimi ve Trump, yeni bir düzenin oluşumu yönünde önemli adımlar atıyor.

Çarşamba günü dünyanın gözü üç önemli zirveye çevrilmişti. İlki ve kuşkusuz en önemlisi Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da ABD ve Rusya tarafının üst düzey toplantısıydı. Dışişleri bakanları ve başkan yardımcısı düzeyindeki toplantının, abartısız yakın tarihin en stratejik zirvesi olduğunu düşünüyorum.

Riyad toplantısının Paris ve Ankara’dakilerle birlikte okunması, dolayısıyla yeni düzenin ilk ciddi ipuçlarının ve gidişatının anlaşılması bakımından önemli.

ASIL GÜNDEM KÜRESEL SORUNLAR

ABD ve Rusya’nın Ukrayna gündemini ele almaları, toplantının bundan daha fazlasını içermediği anlamına gelmiyor. İki ülkenin küresel ölçekte bir gündem oluşturduğu, başkanlar düzeyindeki toplantıya kadar bazı ana başlıkları şekillendirdiği çok açık. Bir bakıma Ukrayna’nın konuşulması, taraflar arasındaki ilk ciddi mutabakatın zemini olarak da görülebilir.

İkinci zemin Paris ve orada Avrupa'nın ana aktörlerinin olması, birbirine bağlı birkaç mesajı içeriyor. Öncelikle Trump, kıta Avrupa’sının kendi güvenliği ve geleceğini konuşmasını, ortaya çıkan tehditlere karşı savunmasını oluşturmasını savunuyor. Onlara bunu söylerken ekibi Riyad’da daha büyük muhatabıyla oturuyor.

İki görüş var. Birincisi AB’nin dışlandığı. Nitekim Paris aynı zamanda bir tepki zirvesi olarak görüldü. Diğeri ise AB’nin zaman içinde ABD’nin çizdiği geniş çerçeve içinde yeni düzenin inşa sürecinde kendisine düşen role hazırlanması. Kuşkusuz ikincisini gerçekçi buluyorum.

TÜRKİYE’NİN ŞEMSİYESİ

Üçüncü zemin, Ankara. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Ukrayna lideri Zelensky ile görüştü. Bu kabulün sembolü haline gelen “şemsiye” fotoğrafı, pek çok bakımdan yakın geleceği işaret ediyor. Ancak en temel vurguyu Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptı ve Ukrayna konusunda ABD ile aynı görüşte olduklarını ifade etti. Dahası, Türkiye’nin uzun zamandır büyük emek verdiği ve Rusya-Ukrayna krizinden Somali’ye kadar uzanan alanda başarılara imza attığı denge kurucu ve arabulucu rolün güçlenerek devam edeceğini ortaya koyuyor bu tablo.

Bu tanımı renklendirelim. ABD, Rusya ile hem Ukrayna’yı, hem de dünyayı konuşurken, sorunun diğer yanında Ankara’nın rolünü ve ağırlığını işaret ediyor.

SANCILI SÜREÇ

Büyük değişimler hem sancılı süreçlerdir, hem de pek çok geçiş koridoruna ihtiyaç duyar. ABD bir yandan kendi dış politikasını neredeyse baştan aşağıya inşa ederken; işin sancılı taraflarını taşımak yerine, müttefikleriyle paylaşmak istiyor. Büyük ve güçlü muhataplar arıyor. Ukrayna’ya ve liderine yönelik tepeden bakan tavrının böyle bir boyutu var. Diğer yandan o bakış “Seni kullandık, artık durumu kabullen ve sınırlarını bil” anlamını da taşıyor.

Bizi de yakından ilgilendiren başlıklardan biri, Avrupa’nın ortak bir savunma oluşturmasının mümkün olup olmadığı. Yaşlı ve yorgun kıtanın kendi içindeki yeni siyasi oluşumları, özellikle de aşırı sağla ilgili hikayelerini nasıl yöneteceği, Trump yönetiminin umurunda olmasa gerek. Hatta buralarda aşırı sağ tonun artmasından hoşnut olacakları da söylenebilir. Ancak bu durum ABD’nin Avrupa’yı tümüyle Ruslarla baş başa bırakacağı anlamına gelmiyor elbette.

Rusya yenilmedi, ama kazandığı da söylenemez. Ayrıca bir hayli sarsıldı ve zayıfladı. Bu durumda yeniden Avrupa’ya doğru bir hamle yapması şimdilik ihtimal gibi görünmüyor. Dolayısıyla mevcut haliyle Avrupa’ya bırakılan inisiyatif alanı ABD’nin kontrolünde devam edecektir.

TÜRKİYE’NİN GÜCÜNÜ YOK SAYMAK

Türkiye’ye dönerek tamamlayalım. Hala ülkesinin battığı ve bittiği yönünde manifestolar yayınlayanlar, kabaca özetlemeye çalıştığım bu tabloya biraz daha yakından bakmalı. Eksiklik ve zaaflarımızın olduğunu söylemekle, Türkiye’nin kendi bölgesinin ana aktörü olarak yükselişini görmemek, hatta bile isteye yok saymak arasında çok ama çok büyük fark var.

Önceki ve Sonraki Yazılar