Uçum bakışı: Proje statüye ve kimliğe kapalı
Önce gazeteciliği iyi yapan bir gazeteciden bahsedeyim. Cansu Çamlıbel. İyi mülakatlar yapıyor. Konuğunun dünyasını okuyor, konuşacağı konunun boyutlarını görüyor ve akan sürece en hassas katkıyı sunacak sözleri almayı başarıyor.
Son olarak yaşadığımız bir süreç var. Merkezinde Kürt sorununun bulunduğu, öncelik sırasıyla Bahçeli ve Erdoğan’ın sözleriyle başlayan bir “Devlet inisiyatifi” söz konusu. İşin bir ayağında Erdoğan ve Bahçeli var. Henüz onlarla enine- boyuna bir mülakat imkânı doğmadı. Diğer ayağa Öcalan yerleştirildi. Onunla da mülakat imkânı şu an yok.
O zaman işin özünü yakalamak için başka aktörleri bulmak zorundasınız.
Cansu Çamlıbel, bir hafta önce Ayla Akat Ata ile görüştü. Kürt siyaseti içinde yer almış, cezaevine girip çıkmış bir kişi.
Ayla Akat Ata’nın söylediklerinden yola çıkarak geçen hafta Salı günkü yazıma “Bamteli statü” başlığını koymuştum. O yazı, Ayla Akat Ata’nın bakışıyla nerede ise tüm Kürt siyasetinin omurgasını vermekteydi.
Cansu Çamlıbal, bu hafta, t24’teki mülâkatında Mehmet Uçum’u konuk ediyor. Uçum da, yaşanan süreçte “Devletin bakış açısı”na dair çıkarımlar yapılabilecek sözleri söyleyecek bir insan. Zaten “Devlet dili” ile konuşmaktan kaçınmıyor.
Bu mülakatta da açık açık “Cumhurbaşkanı Erdoğan’a fikri asistanlık yapıyorum” diyor. Uçum’un pozisyonunu daha iyi değerlendirmek için “Sol gelenekten gelmesini, eski Türkiye Komünist Partili olmasını” bizzat ifadelendirdiğini, kişiliğini ”Sol demokrat ve anti emperyalist” diye nitelediğini ve kendisini “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sürecine bu dünya görüşüme uygun çerçevede çok güçlü liderlik yapan, çok güçlü pratikleri ortaya koyan bir lider olduğu için katkı yapmaya çalışan bir fikri asistan”diye tanımladığını not etmek lazım.
Uçum’un “Fikri asistanlığı”nın Erdoğan – Bahçeli inisiyatifinde gelişen son süreçte rolü var mıdır, sorusu bile zait, bence vardır. Erdoğan’ın bu tür önerilere açık olduğunu, daha önceki Çözüm Sürecinde de gözlemlemiştik. Şimdi Uçum’un “Başat” bir rol aldığına da, en azından, medya önünde verdiği fotoğraftan anlayabiliyoruz.
Uçum’un mülâkat sırasında söylediği çok şey var. Sürecin nasıl gelişeceğini doğru okumak adına, bu mülâkatı herkesin, özellikle de “Kürt siyasetçiler”in okumasında yarar var. Uçum’un, bölgedeki Kürt yapılanması ile ilgilenen dış güçlere de “Ankara bakışı” sunduğunu görebiliyoruz.
Bahçeli’nin lütufkâr adımlarından heyecan duyan Kürt siyasetçiler, sanırım, Uçum’un konuşmasını okuduktan sonra ciddi heyecan kaybına uğrayacaklardır.
Mesela en hassas yerden başlayalım. Uçum açık ve net biçimde “Statü olmaz” diyor. Sözleri açık:
‘Kürtlere statü hakkı’ denen (şey) Türkiye’yi bölmeye dönük bir projedir. ‘Statü’ tartışmasının açık söylenmeyen tarafı, ‘bağımsız Kürdistan’ talep etmektir.”
Uçum, bir yandan “Statü talebinde bulunanın bunun ne anlama geldiğini açıklamak zorunda olduğunu” söylerken, bir yandan da “Türkiye’nin Kürtlerinde ‘benim ayrı özel bir statüye sahip olmam gerekir’ yaygın bir kanaat değil” diyerek “bu talebin nesnel bir karşılığının bulunmadığını” ifade ediyor. Açık sorusu şu: “Ben şimdi soruyorum kendini ‘Kürt siyasi hareketi’ olarak değerlendirenlere; statüden kastınız nedir?”
Uçum’un Kürt siyasi aktörlere ilişkin ifadeleri de ilginç. Mesela şu sıralar Bahçeli’nin önerisi ile ana aktör rolünde devreye sokulmak istenen Öcalan’ın “Çözüm sürecindeki rolü”ne ilişkin şunları söylüyor:
“Çözüm sürecinde bin yıllık ittifaka ihanet edildi, ihanet edenler arasında Öcalan da var”
Bu arada bir “ihanet” tanımlaması da Selahattin Demirtaş’a yönelik: “‘Seni başkan yaptırmayacağız’ çıkışı da ihanetin parçasıdır.”
Uçum, problemin “kimlik” etrafında döndüğünün de farkında. Kürt siyaseti yaklaşımı “Türkler ve Kürtler iki ayrı ulustur, devletleri birdir, ancak her iki ulus Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığında birliktedir” şeklinde. Uçum bu yaklaşımı ortaya koyduktan sonra bunu kabul etmediğini belirtiyor. Şöyle diyor:
“Ben diyorum ki; Kürtler ve Türkler birbirinden ayrı ulus değildir. Kürtler ve Türkler tek bir ulustur. Fark burada.” Burada Atatürk’ü de referans gösteriyor:
“Kurucu lider Atatürk çok net bir biçimde şunu söylemiştir; “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.” Bu derinliği olan bir kurucu ilkedir. Çünkü Türkiye halkı çeşitliliği kapsar. Orada Kürtler de olur, Araplar da olur, başka etnik kimlikler de olur. Ama Türk Milleti birliği kapsar. Bu birliğin asli unsurlarından birisi de Kürtlerdir zaten. Dolayısıyla bizde farklı uluslar yok. Bizde tek bir ulus var. O ulusun adı da Türk milletidir.”
Burada Uçum’un farklı bir notu var. Diyor ki: ““Ama Anayasa’da etnisiteden arındırılmış bir Türk vatandaşlığı tanımı yapılabilir.”
Ne yapılabilir, nasıl yapılabilir, bu biraz da Özgür Özel’in “Biz Kürtlere devlet vadediyoruz” dediği şeyle bağlantılıdır. Belki de Kürt siyaseti bu cümleden yürüyerek ilerlemeyi tercih edecektir.
Mülâkatta Uçum’un “fikri asistanlık” zemininde Erdoğan’a bir dönem daha Cumhurbaşkanlığı zemini hazırlamak için düşünce egzersizleri olduğunu görebiliyoruz. Bakalım süreç onun da yolunu açabilecek mi?
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.