1. YAZARLAR

  2. İbrahim Kiras

  3. Ukrayna ‘Türkiye’ olur mu?
İbrahim Kiras

İbrahim Kiras

Ukrayna ‘Türkiye’ olur mu?

A+A-

Üç yıl önce Ukrayna topraklarına saldıran Rusya üç gün içinde Kiev’i ele geçirip buradaki yönetimi değiştirmeyi planlıyordu. Oysa Ukrayna ordusu, Putin’in beklentisi hilafına, hiç dağılmadan hükümetiyle uyum içinde savunma savaşını sürdürmekten geri durmadı. Ama özellikle sivil halkın da son seçimde yüzde 73 oyla seçtiği yönetimin arkasında direnişe omuz vermesi dengeleri değiştirdi.

Ayakta alkışlanması gereken bir vatan savunması destanına imza attı Ukrayna halkı. Buna karşılık Türk kamuoyunun Ukrayna savaşına bakışında bir çarpıklık var. Rusya’nın güç kullanarak komşu ülkelerin egemenliklerini çiğnemesine, “Benim doğal ve tarihî mirasım” diyerek başka milletlerin toprakları üzerinde hak iddia etmesine itiraz etmeyi “Amerikancılık” diye görenler bile var.

İktidar medyasının bu konudaki tuhaf yayınlarının da etkisiyle sanki haklı olan taraf Ruslarmış, savaşı Ukrayna çıkarmış gibi bir anlayış hakim oldu topluma. Zelenski hükümeti için “Batı’nın tahrikine kapılıp yanlış şeyler yaparak Rusya’yı savaşa mecbur bıraktı ve ülkesinin bölünmesine yol açtı” deniliyor.

Batı dünyası bu savaşta -ister istemez- Ukrayna’nın yanında saf tuttuğu için olacak, Türk toplumundaki Batı karşıtlığı Rus sempatisi şeklinde tezahür etti.

Bizdeki Batı karşıtlığının tarihi ve güncel dayanaklarının mevcudiyeti ortada. Ancak Türkiye’ye yönelik tehditler 250 yıldır kuzey komşumuzdan geliyor. Çünkü ülkemizin coğrafi konumu ve diğer jeostratejik özellikleri bizi Rus yayılmacı siyasetinin hedefi yapıyor. Buna karşılık aynı özelliklerimiz bizi Rus yayılmasından zarar görme riski taşıyan Batı ülkeleri için “işbirliği yapılması zorunlu aktör” haline getiriyor. Dolayısıyla bağımsızlığını ve egemenliğini korumak için Batı savunma sistemi içinde yer alan Türkiye’nin durduğu yer doğru yerdir. Aynı şekilde Ukrayna’nın da bağımsızlığını ve egemenliğini korumak istemesi en doğal hakkıdır. NATO üyesi olmak istiyor diye işgale uğramayı, bağımsızlığını kaybetmeyi hak ediyor olamaz.

Bizim TV ekranlarına çıkıp konuşan bazı emekli generaller bunu savunuyorlar. Ukrayna’nın işgali girişimini “Rusya emperyalist Batı’ya haddini bildirdi” diye yorumluyorlar. “Savaşı başlatan Batı işbirlikçisi Ukrayna’nın NATO inadıdır” diyorlar.

Oysa bu savaş yeni çıkmadı. Rusya 2014’te Ukrayna’ya ait Kırım yarımadasını işgal etti, ardından da burayı kendi topraklarına ilhak etti. Egemen bir devletin toprağının zorla ele geçirilmesini Türkiye dahil bütün dünya “kabul edilemez” ilan etti. Ne var ki fiilen yapılacak bir şey yoktu; herhalde hiç kimse başka bir ülkenin toprağı için Rusya ile savaşacak değildi.

Ama Ukrayna eğer NATO üyesi olsaydı durum değişirdi. İttifak anlaşmasının beşinci maddesi üye ülkelerden birinin saldırıya uğraması halinde bütün üye ülkeler saldırıya uğramış gibi ortak tepki verilmesini öngörüyor. Onun için Ukrayna ısrarla NATO’ya katılmak istiyordu.

Zaten vaktiyle biz de bunun için Atlantik İttifakına katılmıştık. İki kampın da dışında yer aldığımız o yıllarda Rusya bizden de toprak talep ediyordu.

93 (1877-78) Harbinde Rusya’nın ele geçirdiği Kars ve Ardahan’ı 1918’de kurtarmıştık. Stalin bu iki ilimizin Rus toprağı sayılması gerektiğini savunuyor ve kendilerine geri vermemizi istiyordu. Ayrıca İstanbul ve Çanakkale boğazları üzerinde hak iddia ediyor ve burada askeri üs inşa etmeyi talep ediyordu. Yoksa aramızdaki saldırmazlık anlaşmasına yenilemeyeceğini bildirmişti.

Kimilerimizin beğenmediği İsmet Paşa milliyetçiliğin kuru lafla değil icraatla olduğunu gösteren bir hamleyle bu tehlikeyi savuşturdu.

Önce diplomatik girişimlerle Batı ülkelerini Türkiye’nin Rus egemenliğine girmesinin kendileri bakımından nasıl bir tehdit teşkil edeceği konusunda ikaz etti, sonra da bizim ülke olarak her halükarda hedefimizin Avrupa camiası içinde bulunmak olduğunu bildirdi.

Karşı tarafın çok partili demokratik düzene geçilmesi şartını karşılamak için bir siyasetçiden beklenmeyecek fedakarlığı yaparak kendi iktidarından feragatte bulundu. Yoksa ülkemiz adım adım “Türkiye Sovyet Cumhuriyeti”ne dönüşerek Rusya’nın eline geçecekti.

O dönemde Türkiye’nin karşılaştığı tehdit ile bugün Ukrayna’nın başına gelenler birbirinden çok farklı olaylar değil. Stalin, 1918’de Brest-Litovsk ve 1921’de Kars antlaşmalarıyla Türk toprağı olduğunu kabul ettikleri Kars ve Ardahan’ı “geri” istiyordu. Putin de Sovyetler Birliği kurulurken Ukrayna diye ayrı bir Sovyet cumhuriyetinin tesisini tarihsel hata olarak nitelendirip bu ülkenin Rusya’ya bağlanması gerektiğini ileri sürüyor. Ukrayna’ya savaş açtığı gün ekranlara çıkıp bu fikrini bütün dünyaya ilan etmişti.

Kırım’ı işgal ve ilhak etmiş olan Rusya ardından Ukrayna’nın doğu illerinden bir bölümünü de talep etmeye başladığında Kiev’deki hükümetin yapabileceği iki şey vardı. İlki güçlü komşusunun her istediğini yerine getirmek ve en sonunda egemenliğinden vazgeçmek. İkinci seçeneği ise ülkeyi Batı savunma şemsiyesi altına sokup Rus tehdidine karşı güvenlik temin etmek.

1945’te bizim karşılaştığımız ikilemin aynısıydı bu… Onlar da bizim gibi ikinci seçeneği tercih ettiler. Her şeyden önce egemenliklerini ve bağımsızlıklarını muhafaza etmeyi.

Bu mu yanlış?

Önceki ve Sonraki Yazılar