Ümitlenen Filistin halkı, telaşlanan siyonist işgal
Suriye’de Baas zulmüne direnenlerin zulme karşı başarılarını içlerine sindiremeyenler bunun arkasında ABD ve İsrail’in olduğu saçmalığını tekrar etmeye devam ediyorlar.
ABD ve İsrail’in Suriye’de Baas iktidarını her zaman İslamî hareketin iktidarına tercih edeceğini gerek yazılarımızda ve gerekse muhtelif medya programlarımızda daha önce birçok kez dile getirmiştik.
“Suriye’deki muhalefetin ABD ve İsrail’e rağmen böyle hızlı bir zaferi nasıl gerçekleştirebildiği” nakaratını tekrar edip duranların; “ABD ve İsrail’e rağmen bir şey yapılamıyorsa, onlar tarafından istenmediği ileri sürülen Esed diktasının, geçmişini bir yana koysak bile 13 yıldan beri devam eden savaş karşısında nasıl ayakta kalabildiği” sorusunu da kendilerine sormaları gerekmiyor mu?
Vakıayı okuma yoluna gitmeksizin her şeyi komplo teorileriyle açıklamaya kalkışmak artık bir hastalık haline gelmiş gibi görünüyor. Bu gibiler, İran’daki Humeyni devrimini de Batılı ülkelerin planladığına dair nice komplo teorisi geliştirildiği gerçeğini görürlerse belki, olayları sürekli komplo teorileriyle izah etme hastalığından tedavi olmanın kendileri için de bir ihtiyaç olduğunun farkına varırlar.
Suriye’deki Baas diktasını meşrulaştırmak ve bu diktaya karşı sürdürülen haklı ve meşru mücadeleyi töhmet altına sokmak için sürekli Filistin meselesini öne çıkaranların aslında bu davayı kirli bir tarafgirlik için istismar ettiklerini de daha önce muhtelif yazılarımızda dile getirmiştik.
Suriye’deki dikta rejiminin yaptığı zulümden artık yerdeki böceklerin bile haberi vardı. Kirli bir tarafgirlik için Beşşar Esed’in davulunu çalanların bilmemeleri mümkün değildi. Çünkü bilmemeleri için yerdeki böceklerden daha kör ve daha sağır olmaları gerekiyordu. Böyle bir zulmü haklı ve meşru göstermek için siyonist katillerin zulümlerinden yararlanmaya çalışmak ise insan ahlâkına asla yakışmayan bir istismardır. Bunu benzerini siyonist katiller de yaptı. Onlar da kendilerinin Filistinlilere yönelik korkunç zulümlerinin üstünü örtmek için Esed’in zulüm ve işkencelerini malzeme olarak kullandılar.
Şam’daki dikta rejiminin devrilmesinden sonra yaşanan hadiseler gerçeğin hiç de Esed’in davulunu çalanların söylediği gibi olmadığını gözler önüne serdi. Bilakis ortaya çıkan gerçekler bizim yıllardan beri dile getirdiğimiz, gerek siyonist işgal rejiminin ve gerekse ABD’nin Suriye’de Baas iktidarını, direnişin zaferine tercih edeceği gerçeğini teyit etmiştir.
Görüldüğü gibi Baas diktasının devrilmesinden sonra Filistin halkı ve onun özgürlük mücadelesine öncülük eden liderler ümitlenirken, endişelenen, telaşa kapılan siyonist işgal rejimi oldu. Diktatör Esed’in elindeyken işgalci siyonistler açısından herhangi bir risk oluşturmayan silahlar ve teçhizatın, diktatörü deviren direnişçilerin eline geçmesi ihtimali onu korkuttu ve arka arkaya yüzlerce saldırılar düzenleyerek bu silahların tutulduğu depoları, askeri uçakları ve helikopterleri imha etmek için zamanla yarışmaya başladı.
Siyonistler, işgal altındaki Golan Tepeleri etrafında tahkim güçlerini artırdıkları gibi, askerden arındırılmış bölgeleri işgal etmek suretiyle Suriye içlerine biraz daha girdiler.
Ama işgalci siyonistlerin bu derece azgınlaşmaları, hiçbir değer tanımayan aşırılıkları ve zalimlikleri, ümit ve temenni ediyoruz ki kendi sonlarını hazırlıyor olabilir. Çünkü siyonist katiller kendi güçleriyle değil küresel emperyalizmin, özellikle ABD’nin ve onunla işbirliği içindeki Avrupa Birliği’nin desteğiyle ve yardımıyla saltanatlarını sürdürüyorlar. Dolayısıyla o desteğin azalması durumunda siyonist katillerin de gazı bitecektir.
Bunun imkansız olmadığını kimse düşünmesin. Rusya ve İran gibi bölgenin iki büyük askeri gücüne sahip iki devletin bilfiil savaşarak koruduğu Esed’in bu kadar hızlı bir şekilde devrileceğini kimse zannetmezdi. İşte burada Baas diktasının devrilmesine neden olan reel durum karşımıza çıkıyor. Ama ondan inşallah müteakip yazımızda söz edeceğiz.