Yargının saçmalama seviyesi…
Adliye camiasına yakın kaynaklarımdan aldığım bilgiye göre İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun annesine ve babasına “Ekrem İmamoğlu’nu dünyaya getirmek” suçlamasıyla bir dava açılacakmış.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının CHP’li belediyelere yönelik başlattığı soruşturmalar sonrasında yaptığı “Mızrak çuvala sığmıyor, turpun büyüğü heybede. Milletin yüzüne bakacak halleri kalmayacak” sözüyle aslında bu davayı kastediyormuş…
İktidar kanadı büyük bir heyecanla savcının iddianameyi bitirmesini bekliyorlarmış. Dosyanın savcısı da ülkemizin geleceği açısından konunun hayati öneminden dolayı gece gündüz nefes almadan çalışıyormuş… Dosyanın savcısı yakın çevresine “İddianame bittiğinde Ekrem İmamoğlu’nun ‘doğuştan proje’ olduğu somut delilleriyle birlikte ortaya çıkacak” diyormuş…
Ve bu dava Türkiye Yüzyılı’nın davası olacakmış.
“Yok artık bu da gerçek değildir” diyorsunuz, değil mi?
Elbette gerçek değil, böyle bir dava, iddianame hazırlığı falan yok. Ama Yargının son dönemlerdeki performansına bakılınca, ‘absürd’lüğün derecesi ancak böyle ironi ile anlatılabilir.
***
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, şu ekonomik darboğazda fakir fukaranın üç kuruşa karnını doyurduğu Kent Lokantaları hakkında üç beş güzel söz söylediği için Vedat Milor hakkında “örtülü reklam” iddiasıyla inceleme başlatan iktidarın böyle absürd dava dosyalarıyla halkın karşısına çıkmayacağının da bir garantisi yok.
Kent lokantaları hakkında şimdilik İstanbul yargısı devrede değil ama devreye girmeyeceği anlamına gelmiyor.
İstanbul Başsavcılığı İstanbul’da devriye gibi çalışıyor, muhalif kesime göz açtırmıyor. En son Kadıköy Belediye Meclisi’nde CHP’li Başkanvekili Ahmet Kurtuluş ile AK Parti Grup Başkanvekili Elif Lale Bilgili arasında yaşanan tatsız hadise de devreye girdi.
Mevzunun kendisi oldukça çirkin. CHP Başkanvekili Belediye Meclisi’nde AK Partili kadın bir üye konuşurken mikrofonunu önce mikrofonunu kapatıyor. Sonra da oldukça çirkin bir üslupla “şunu atalım dışarıya” diyor. Görüntülerde dışarıya atılması için fiziki herhangi girişimde bulunmuyor ama mevzunun kendisi yeterince çirkin.
Kaldı ki CHP’de bunu savunan çıkmadı, bilakis CHP İl Başkanı Özgür Çelik hemen Kurtuluş hakkında parti içi disiplin sürecinin başlatıldığını açıkladı.
Burada savcılığı ilgilendiren zerre kadar bir şey yok. Antidemokratik bir davranış. Ayrıca böylesi bir dönemde AK Partililerin eline koz veren aptalca bir tavır.
Ama İstanbul savcılığı anında devreye girerek CHP’li Kurtuluş hakkında soruşturma başlattı, gece yarısı İstanbul emniyeti Ahmet Kurtuluş’un kapısına dayandı gözaltına aldı.
Böyle bir saçmalığın olduğu iklimde siyasallaşmaktan kafası dönmüş yargı Ekrem İmamoğlu’nun anne ve babasına “Ekrem İmamoğlu’nu dünyaya getirmek suçlamasıyla” soruşturma başlatmaz mı?
Sanki İstanbul yargısı CHP’ye ve muhalif kesime karşı ayarlı hale gelmiş, CHP sözünü duyduğu anda, muhalif kesimle ilgili bir durum olduğunda arkasına önüne bakmadan harekete geçiyor.
TÜSİAD Davası başka türlü nasıl yorumlanabilir? Ayşe Barım olayını hukuken izah etmek mümkün mü?
İstanbul yargısının CHP İstanbul Kongresine yönelik başlattığı soruşturmayı hukuken nereye koyabiliriz?
Ekrem İmamoğlu’na yakın isimlerin mal varlıklarına ve banka hesaplarına el konulmasını, yakın çevresine yönelik başlatılan soruşturma nasıl izah edilebilir?
Ben “yok artık bu kadarı da olmaz” şaşkınlığını İstanbul yargısının Zorlu Holding CEO’su Cem Köksal’ı hukuken hiçbir suç unsuru olmadığı halde “inanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme” suçuyla gözaltına aldığında aştım.
Şu saatten itibaren beni şaşırtacak hiçbir şey yok.
***
Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın düşünmesi gereken bir husus var.
O da şudur.
Laf dinleyen Merkez Bankası başkanıyla, iktisat bilimini hasıraltı ederek kendisinin sözünü dinleyen ekonomi bakanlarıyla ülke ekonomide uçurumun kenarına geldi. İktisat bilimiyle bilek güreşi yapmanın bedelini bütün ülke ağır bir şekilde ödüyor. Ama en ağır siyasi bedeli Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisi ödüyor. Mehmet Şimşek 2 yıldır uğraşıyor ekonomiyi düzeltemiyor, yabancı yatırımcıyı ülkemize getiremiyor.
Yargının kısa vadede iktidarın güdümüne girmesi, hukukun değil iktidarın gözünün içine bakması iktidarı hoşnut edebilir, iktidarın çıkarına da olabilir. Ama uzun vadede bu kez ülkeyi adalet konusunda uçurumun kenarına getirir.
Bunu en iyi Cumhurbaşkanı Erdoğan biliyor. Cumhurbaşkanı biliyor demem Erdoğan’ın özellikle yargıçlara yaptığı her konuşmada hakimlere ve savcılara “Adaletin olmadığı bir devlet, tıpkı temelsiz bina gibi eninde sonunda yıkılıp gitmeye mahkûmdur” uyarısı nedeniyledir.
Ekrem İmamoğlu’nun anne babasına dava örneğini, hem iktidara hem de İstanbul Başsavcılığına açtıkları hukuksuz soruşturmaların, yaptıkları hukuk dışı göz altıların absürtlüğünü gösterebilmek adına bir ayna tutmaya adına yazdım.
Ömer Seyfettin’in bir Çin masalından esinlenerek yazdığı meşhur hikayesindeki gibi bir delirme hali var her yanda, sanki delirten sudan içtik gibi…
Ülke zıvanadan çıkmış gibi görünüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndaki görevinden ayrılırken yaptığı dua geldi aklıma. Ne demişti Albayrak:
“At izi it izine karıştı, Allah sonumuzu hayreylesin.”