Yeni çözüm süreci yok, bir alış-veriş var sadece
Besleme (1) ya da muhalif (2) gazete ve ekranlarda “yeni çözüm süreci” tartışmaları en popüler tartışmalar haline geldi.
Bir lâz (3) fıkrası vardır, adam otoyolda ters yöne girer, karşıdan arabalar geliyor, anında da otoyol radyosu “dikkat, bir araç ters yoldan gidiyor” anonsu yapar, bizim lâz da “ne bir araba, tüm arabalar ters yoldan geliyorlar” diye bağırır. Bu çok yaygın yeni barış süreci tartışmalarını izlerken aklıma nedense bu fıkra geliyor.
Bana çok net bir biçimde ortada, kısa ve orta vadede en azından, bir çözüm süreci falan yok, olmayacak da, sadece bir alış-veriş ihtimali var gibi geliyor ama aklı başında insanlar sürekli olarak “yeni barış süreci nereye kadar gidebilir?” diye soruyorlar, benim aklım pek almıyor, bu nedenden kendimi yukarıdaki lâz şoföre benzettim.
Devlet Bahçeli’nin parti Meclis grubunda yaptığı ve bu anlamsız tartışmaları başlatan ünlü çıkışında Öcalan’a “gel bu kürsüye, PKK’nın kendini lağvettiğini açıkla” çağrısı yapıyor ve benim sadece bir alış-veriş diye adlandırdığım tartışmalar başlıyor, bu konuları yeni bir barış süreci olarak görenlere de inanmakta zorlanıyorum.
Ortada sadece bir alış-veriş var şimdilik, bu alış-veriş uzun vadede ne sonuçlara gebedir, bu başka bir konu ama dikkatinizi istirham ederim, “uzun vade” ifadesini kullanıyorum.
Bahçeli bu alış-veriş önermesini tabii ki Erdoğan’ın yönlendirmesi ile yaptı ve işin özünde Erdoğan’ın örtük bir biçimde DEM Meclis grubuna yaptığı çağrı şu: “Al Öcalan’ı, ver bana Anayasanın 101. Maddesinin ikinci paragrafını.”
Kısa ve orta vadede ortada, siyasi süreçlerde bu alış-verişten başka hiçbir şey yok diye düşünüyorum.
Anayasanın 101. Maddesinin ikinci paragrafı “Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir” diyor.
Hoş, bu sarih maddeye rağmen Erdoğan YSK’nın böyyyük (4) hukukçuları sayesinde üçüncü kez seçildi ama bizde malum, emir demiri kesiyor.
Erdoğan DEM Meclis grubundan bu maddenin bu paragrafını istiyor ve sadece bunu istiyor.
Sivil anayasa, demokratik anayasa, her türlü vesayetten arındırılmış bir anayasa falan sadece palavra, böyle bir derdi kesinlikle yok Erdoğan’ın, sadece bu maddeyi istiyor, “askeri diktatörlüğün yaptığı Anayasayı çöpe atalım” lafları Anayasa Madde 101’in ikinci paragrafının değiştirilebilmesi için (yanılıyor olmayı çok isterim) kılıf.
Kürt siyaseti için de durum maalesef çok farklı değil, Kürtlerin değiştirilmeleri uğrunda çalışmaları gereken Anayasanın 7. (adem-i merkeziyetçilik), 42. (anadilde eğitim), 66. (vatandaşlık tanımı ve sıfatı), 127. (kayyım) maddeleri korkarım bu aşamada, en azından kısa vadede gündem dışında, temel mesele Öcalan’ın en azından ev hapsine çıkarılması, 2014 tarihli AİHM kararı olan “umut hakkının “ete kemiğe büründürülmesi.
Öcalan’ın serbest bırakılması, en azından ev hapsine çıkarılması DEM Meclis grubu için çok büyük bir tarihsel başarı olarak görülüyor, bu başarı ile gelecek büyük moral ve seçmen desteği ile yukarıdaki gönderme yaptığım maddelerin değiştirilmesi için uzun vadede rüzgarı arkalarına alacaklarını düşünüyorlar.
Bu arada şunu da belirtmek isterim, kanımca çok önemli, Türkiye’nin çok acil olarak yepyeni bir gerçek sivil Anayasaya da, yine gerçek bir “barış sürecine de” çok ama çok ihtiyacı var.
GERÇEK SİVİL ANAYASAYA, GERÇEK ‘BARIŞ SÜRECİNE’ ÇOK İHTİYAÇ VAR
Erdoğan’ın “al Öcalan’ı, ver Anayasanın 101. Maddesini” alış-veriş önerisini bir “yeni barış süreci” olarak neden göremediğimi umarım, temenni ederim, gerekçeli bir biçimde ortaya koyabilmişimdir.
Bu arada şunu da belirtmek isterim, kanımca çok önemli, Türkiye’nin çok acil olarak yepyeni bir gerçek sivil Anayasaya da, yine gerçek bir “barış sürecine de” çok ama çok ihtiyacı var.
Zaten bu iki konu, çok kötü bir Anayasa ile çok acılı Kürt konusu iç içe geçmiş konular, yepyeni, gerçekten evrensel hukuk ilke ve kurumlarına dayalı bir Anayasa yapılmadan Kürt sorununun, daha doğru ifade ile gerçekçi olmayan bir Türk milliyetçiliği meselesinin çözümü olanaksız ama aynı şekilde Kürt meselesi çözülmeden yeni ve güzel bir anayasa yapmak da olanaksız.
Bugün tartışılan alış-veriş konusunun ise, görüyorsunuz, bu yepyeni bir anayasa ve Kürt meselesinin hukuk bazlı kalıcı çözümü arasında hiçbir bağ bulunmuyor.
Yazıyı noktalamadan önce yine anlamsız bulduğum bir tartışmaya bakışımı aktaracağım, birileri, üstelik aklı başında insanlar, Cumhur ittifakının barış süreci açıklamaları ile Esenyurt belediyesine kayyım atanması ve Ahmet Özer’in tutuklanması için “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” değerlendirmesini yapıyorlar.
Oysa, Erdoğan ve Bahçeli’nin ortaya attığı alış-veriş ile Esenyurt hukuki rezaleti çok tutarlı konular, barış süreci diye adlandırılan alış-veriş çok çok sınırlı, sadece Öcalan ve 101 değişimi ile sınırlı bir konu, Erdoğan ve Bahçeli bu alış-verişin öyle başka yerlere de gitmeyeceğini göstermek için Esenyurt’ta bu hukuk faciasını yaşattılar, muhtemelen Bahçeli bu Meclis grubu konuşmasını yapmamış, Erdoğan da bu konuşmaya açık desteğini vermemiş olsa Ahmet Özer bugün makamında olacaktı.
Cumhur ittifakının milli ve yerli seçmenini ürkütmeden Öcalan’ı Şubat sonrası serbest bırakmak ve karşılığında da 101. Maddeyi değiştirmek isteyenler, çok korkarım, bu süreçte başka hukuksuzluklara da, baskılara da imza atacaklardır.
--
1- Yandaş tabirini bir eleştiri olarak sevmiyorum çünkü herkes bir tür yandaştır, örneğin ben de çok katı bir biçimde evrensel hukukun ve kurumlarının, AB ilkelerinin yandaşıyım, besleme kelimesi kanımca daha doğru.
2- Muhalif kavramı da karıştı Türkiye’de çünkü artık sisteme tümüyle biat etmiş ama sadece bir partiye ve bir adama karşı olanlara da muhalif deniyor bizde.
3- Lâz fıkralarını lâzlar uydururlar, kendileriyle dalga geçerler yani ama kendisiyle dalga geçen halk olgun ve gelişmiş bir halktır, siz hiç Türklerin Türklerle ilgili uydurduğu, Türklerle dalga geçen Türk fıkraları duydunuz mu?
4- Süleyman Demirel’e bir gönderme