1. YAZARLAR

  2. Mehmet Altan

  3. Yoksa bölünür müyüz?
Mehmet Altan

Mehmet Altan

Yoksa bölünür müyüz?

A+A-

Suriye’deki Arap Aleviliğine dayalı BAAS Rejimi’nin yıkılmasının ardından Sünni İslamcı HTŞ ile “istihbarat-Emevi Camii-şükür namazı” üzerinden yürüyen siyaset belli ki önümüzdeki günlerde hem iç siyasetin hem de aşırı bir böbürlenmenin ana gıdası olacak.

Yüz yıldır temel hiçbir sorunu çözemeyen, özgürlük ve refah üretemeyen, demokrasi ve hukuku yerleşik hale getiremeyen sürecin önemli bir kısmının şahidi olarak, cevapsız sorularla dolu bu son gelişmelerin “2000 bin yıllık bir devlet aklının rehberliğinde yürüdüğü” beyanlarından ziyade halkın canını yakan sorunlarla ilgileniyorum.

Ve bu kadar eski olduğu söylenen “devlet aklının” neden toplumun canını yakan temel sorunları çözemediğini merak ediyorum.

Nihayetinde 4 milyon emeklinin 12.500 TL ile geçindiği, “hukukun üstünlüğü” kriterinde de 142 ülke arasında 117. sırada olan bir ülkeyiz.

xxxxxxx

Suriye olayları bize “terör ve terörist” kavramının da siyasetin çıkarına uygun olarak hukuksal bağlamından kolaylıkla çıkarabileceğini gösterdi.

HTŞ, Türkiye için 2018 yılından beri bir “terör örgütü”…. Hala da öyle.

ABD için de öyle…

Ama HTŞ lideriyle tüm dünyaya servis edilen samimi pozlar ve yakınlık yanında, BAAS rejimiyle süren 12 yıllık kavganın ardından Şam’daki HTŞ rejimini acilen tanıma anlamına gelen büyükelçiliğin yeniden açılarak aktif hale getirilmesine şahit olduk.

ABD Dışişleri Bakanı da ülkesinin terör örgütü ilan ettiğini HTŞ ile doğrudan temas kurduklarını açıkladı.

Demek ki “terörist” kavramı çok çabuk biçim değiştirebiliyor.

Bugün “terörist” dediğine yarın “saygıdeğer müttefik” diyebiliyorsun.

Ya da bugün saygıdeğer bulduğunu yarın “terörist” ilan edebiliyorsun.

Terör ve terörist kavramının bu kadar “esnek” olmasında ürkütücü bir yan olduğunu düşünüyorum.

xxxxxxxx

Geçen hafta “terör” başlığının tek gündem olduğu Türkiye’de gözden kaçan bir haber çok ilgimi çekti.

Siyasetin sürekli yedeğinde tuttuğu bir “bölünme” ve “beka” korkusu var ya, haber bu açıdan manalıydı.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2023’e ilişkin ‘il bazında GSYH’ verilerini açıkladı.

Buna göre İstanbul 8 trilyon 60 milyar 358 milyon lirayla en yüksek GSYH’ye ulaştı. Şehir, toplam GSYH’den yüzde 30,4 pay aldı. İstanbul’u Ankara ve İzmir takip ediyor.

GSYH’den en yüksek payı alan ilk beş il, 2023’te toplam GSYH’nin yüzde 54,02’sini oluşturdu.

En altta kalanlar ise Tunceli, Ardahan ve Bayburt oldu.

xxxxxxx

Beka açısından kırmızı alarm gerektiren bir tablo değil mi bu?

Bu dengesizlik, refah dağılımında “adaletsizlik terörü” olarak siyaset kurumunun gündeminde neden yer almıyor?

Mevcut adaletsizliği, kişi başına düşen ortalama gelir açısından daha da somutlaştırırsak, İstanbul’da ortalama kişi başına düşen aylık gelir 43 bin TL civarında oluyor…

Van’da ise kişi başına gelir 9 bin lira.

Arada neredeyse beş misli fark var.

xxxxxxxx

Türkiye’de temel sorunların başında “gelir dağılımı adaletsizliği” gelir.

Ancak bu Emevi Camii’nde namazın yüzde biri kadar bile önemsenmez.

Halbuki hep gündemde olması gerekir.

29 Ekim 2006’da “Cumhuriyet ve demokrasiyi tanımlayabiliyor musunuz?” başlıklı yazımda şöyle yazıyordum:

“Birleşmiş Milletler'e üye 177 ülke var. Birleşmiş Milletler her yıl kendi üyesi olan ülkelerdeki insanların yaşam kalitesini, 300'ü aşkın kriter kullanarak ölçüyor.

Ve 'insani gelişmişlik endeksi' yayınlıyor. Tekrarlıyorum, 'insani gelişmişlik endeksi...'

Türkiye, 177 üye ülke arasında, 2005 yılı itibariyle 94. sırada. 1981 yılından beri AB üyesi olan Yunanistan ise 25. sırada. Oradaki insan Türkiye'dekinden 69 basamak daha kaliteli yaşamakta.

***

Tabii şunu da vurgulamak gerek, Türkiye'nin 'ortalaması' 94. sırada.

İstanbul'un Şişli İlçesi ile Bitlis'in Yedisu İlçesi arasında 274 misli gelir farkı olduğunu unutmayın.

Hatta daha yakına gelin, bir Bağdat Caddesi'ni dolaşın, bir de hemen burnunun ucundaki Hasanpaşa'yı... Türkiye ortalamasının altındaki yığınla yer, temel ihtiyaçların peşinde... İş derdinde, aş derdinde... Canı ile uğraşan adama cumhuriyet dersen de demokrasi dersen de seni sopayla kovalayabilir. Nerede kalmış oturup bu kavramları tarif etmesi. Canı ile uğraşmayan da cumhuriyet deyince korkmakta. Onu 'büyüklerimize' ait bir kavram olarak algılamakta. Cumhuriyet mi, 'büyüklerimiz' için... Demokrasi mi, 'büyüklerimiz' için...

***

Cumhuriyet İran'da da var... Suriye'de de... Azerbaycan'da da... Irak'ta da... Libya'da da... Cumhuriyet olunca ne oluyor? Hanedan ülkeyi yönetmiyor. İktidar aynı soyun elinde, babadan oğula devrolmuyor.

Buna "Devrolmuyordu," demem daha doğru olur. Çünkü Suriye Cumhuriyeti'nde de Azerbaycan Cumhuriyeti'nde de iktidar 'babadan oğla' geçti. Neden? Çünkü oralarda 'halkın egemenliğine' imkân veren 'demokrasi' yok.

Cumhuriyet, demokrasiyle beslenmezse pek de bir işe yaramıyor. Çünkü iktidarı din devletine ya da bir diktatöre bırakabiliyor. Buna karşın demokrasinin beşiği İngiltere, cumhuriyet değil. Ama halk egemenliğinin şahı orada. Biz Cumhuriyet'in 83. yılında hâlâ bu ayrımları içselleştirmiş değiliz. Nasıl bir eğitim sistemi varsa cumhuriyetimizin”

xxxxxxx

2006 yılında da gelir dağılımı sorunu var.

2024 yılında da.

Şimdi Suriye gündem.

Yarın başka bir konu gündem olacak.

Bugün terörist olan birileri yarın dost, bugün dost olan birileri yarın terörist ilan edilecek… Yıllardan beri hep olduğu gibi.

Kim terörist olursa olsun gelir dağılımındaki adaletsizlik hiç değişmeyecek ve hiç gündem olmayacak.

“2 bin yıllık” devlet aklı acaba boş bir zamanında bu konuya da el atabilir mi?

Yoksa o akıl, sadece kimin, ne zaman “terörist ilan edileceği” ile mi ilgili?

Önceki ve Sonraki Yazılar