Ziya Gökalp’i anmak
Türkiye’de kitlelerde Ziya Gökalp ya “Turan” şiiriyle, yahut “Türkçe ezan” şiiriyle bilinir. Irkçı sananlar bile vardır. Halbuki Gökalp’e göre ırk bir “fenn-i mevaşi” (hayvan-bilim) konusudur.
Gökalp’in sosyolog yönü ve tefekkür mirasını bilenler çok değildir. Çünkü araştırma, en azından eserlerini okumak gerektirir.
Hele bazı İslamcılarda Necip Fazıl’ı körüklediği kindar duygular vardır. Ama pek azı, Gökalp’in büyük ufuklar açan “İçtimai Usul-i Fıkıh” makalesini okumamış, hatta duymamıştır bile.
Gökalp’in, tarihi gelişimde, asli fikrinin “Türkiyecilik” olduğunu akıldan çıkarmamak gerekir.
GÖKALP VE KÜRTLER
Gökalp’in vefatının 100. yılındayız. Yeni Ufuk adlı fikir grubu, Ankara Türk Ocağı ve Türk Edebiyatı Vakfı anma etkinliklerini ve paneller düzenledi.
MHP’nin “Vefatının Yüzüncü Yılında Ziya Gökalp” konulu toplantısında Bahçeli’nin vukufla hazırlanmış içerikli bir konuşma yapması konuyu kamuoyuna mal etti.
Bahçeli’nin konuşmasındaki siyasi polemikler bir tarafa… Kürt meselesi konusunda Gökalp’in 1922’deki makalesinden alıntılar yapması isabetli oldu. Gökalp’in bu konudaki asıl geniş araştırması “Kürt Aşiretleri Hakkında Tetkikler”dir. Son olarak Yapı Kredi’nin yayınladığı Ziya Gökalp külliyatının 1. cildinde okuyabilirsiniz. (s. 561-614)
Gökalp, bir Türk milliyetçisinin Kürtlere, Kürk kimlik ve Kültürüne nasıl bakacağı hakkında isabetli bir hareket noktasıdır. Bu bakış sevgi ve saygıya dayalıdır.
Ancak Gökalp’in konusu “aşiretler”dir, bugün Kürtler, iktisadi ve sosyal gelişmeye bağlı olarak, özellikle Türkiye’de aşiret yapılarını büyük ölçüde geride bırakmış, şehirlileşmiştir. Hassasiyetleri de ona göre siyasileşmiştir. Kürt meseli yoktur demekle bu sosyoloji yok olmuyor…
SOSYOLOJİ’DEN ANTROPOLOJİ’YE
Gökalp bu araştırmayı, Sağlık Bakanı Rıza Nur’un isteği üzerine 1921 sonlarında yaptı. Atatürk’e de sunuldu. Milli Mücadele nesli Balkanlardaki etnik kavgaların nasıl oluk oluk kan akıttığını yakinen biliyordu. Rıza Nur da Gökalp’ten bu araştırmayı isterken, “orası bir Makedonya olmadan” bir hal yolu bulunması gerektiğini yazmıştı. Onun düşüncesi asimilasyondu. Gökalp bu fikirde değildi.
Bu noktada, 1924’te pek erken yaşta vefat eden Gökalp’in, Cumhuriyetin fikir tarihindeki yerini hatırlamak lazım. Gökalp “sosyoloji”nin kafasıydı, sesiydi… Vefat ettiğinde Yahya Kemal, “radyum olan bir beyin söndü” diye yazmıştı.
Değerli tarihçi merhum Zafer Toprak, “Gökalp 1924 yılında ölmüş, onunla birlikte sosyoloji de geri plana çekilmeye başlamıştı” diye yazar. Zamanla sosyolojinin yerini antropoloji aldı. (Zafer Toprak, Cumhuriyet ve Antropoli, s. 183 vd. Doğan Kitap)
İnkılapçı cumhuriyet, Ziya Gökalp’i benimsemedi. Niyazi Berkes, Cumhuriyetin devrimciliği karşısında “Gökalp, Osmanlı kalıyordu “ diye yazar.
Ziya Gökalp, M. Zekeriya’nın (Sertel) yazdığı gibi “hüzün ve inkisar içinde öldü.” (Resimli Ay Mecmuası, 15 Kasım 1924)
ÖNCE SAĞDUYU
Gökalp, çok uluslu imparatorluktan milli devlete geçişin ağır krizlerinin sosyolog ve düşünürüydü. Birtakım idealleri gerçekleşmiş, birtakım idealleri, tez ve görüşleri eskimiştir. Fakat kurduğu “sosyoloji” bilimi önemini korumaktadır.
Aslında bütün tarih, tecrübedir. Fikirlerin derinlik, zihinlerin ufuk genişliği kazanabilmesi için hem büyük düşünürleri çok iyi okumak, hem sen-ben kavgasına düşmeden, tarihe de tecrübe olarak bakmak gerekir.
Dindaşlık ve Cumhuriyet’in eşit vatandaşlığı sayesinde Türkler ve Kürtler iç içe geçmiştir. Ne Tahran’da, ne Bağdat ve Şam’da, İstanbul’daki kadar Kürt yoktur. Bırakın bölünmeyi, özerklik veya eyalet diye iç sınır bile çekmek imkansızdır, büyük felaketlere yol açar.
Eski Hindistan’da iç içe yaşayan Müslüman ve Hinduların ayrışmasının yol açtığı korkunç felaketler bu topraklarda yaşanamaz.
Hepimizin birinci ihtiyacı sağduyudur.
Üniter devlet çatısı altında ve iktisadi refahı geliştirerek demokratik sistem içinde çözümler araştırmalı, geliştirmeli, konuşmalıyız.
Elbette teröre “asla!” diyerek.